Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

2 Kasım 2010 Salı

TUTKUYA PATLATILMIŞ BOMBA


Dün yine gazeteler bir dehşetin haberiyle doluydu.Taksimde patlayan ve patlayamayan bir bomba bir çoğunun manşetindeydi.
Akşam ana haber bültenlerinin de odağında bu konu vardı.
Cumhurbaşkanı,Başbakan,Genelkurmay Başkanı,İçişleri Bakanı vs kendilerince kınayıp,lanetlediler olayı.
Elbette devlet anında olayın faillerini araştırmaya koyulmuştu ve bir çok delil menfur olayı gerçekleştirenin PKK olduğuna işaret ediyordu.
PKK ise jet hızıyla olayı gerçekleştirenlerin kendileri olmadığını açıkladı.Açıklamanın hemen ardından da eylemsizlik süresinin yedi ay boyunca uzatıldığı bilgisi geldi ,üstelik İmralı’dan gelecek talimat bile beklenmemişti.Belli ki durum PKK için oldukça önemliydi.
İçişleri Bakan’ı Atalay da temkinli konuşuyordu.Olayı gerçekleştiren örgütün,grubun,ya da şahısların kimler olduğunu açıklamaktan özenle imtina etti.
Anlaşılan olay PKK’nın işi değildi.
Peki o zaman kim ya da kimler yaptı bunu? Bu tür olayların arkasında olabilecek tek potansiyel örgüt PKK bu vahşeti gerçekleştirmediyse eğer kim gerçekleştirdi öyleyse?
Devrimci karargah mı?Derin devlet mi?Dış mihraklar mı?Kim?
Sanırım bu sorunun yanıtı bizim için çok fazla ehemmiyet taşımıyor.Çünkü vahşetin faillerini tek tek bulup meydanlarda asıp,sallandırsak hatta dünyanın gözleri önünde işkenlerle öldürüp bütün insanlara hatta çocuklara ve yaşlılara bile bunu izletsek yine de bu tür olayların önüne geçmiş olamayacağız.Mamafih,teröristleri yok etmek terörizmi yok etmek anlamına gelmiyor.Ölen ya da cezalandırılan yalnızca terörist oluyor.Öte yandan terörizm birilerinin, insanların zafiyetlerine karşı kullancakları menfur bir araç olarak el altında durmaya devam ediyor.Bu olduğu sürece yani terörizm olgusu yaşamaya devam ettiği sürece ne ülkemiz de ne dünyada insanlar güven içinde olmayacak;zira herkesi memnun edebilecek bir düzen mevcut olamayacak ve düzenle sorunları olanların terörizm silahına sarılmaları elan imkanlar dahilinde olacak.
Peki neden yaptılar bunu?İstanbul’umuzdan ne istiyorlar?
İşte bu soru benim yüreğimi acıtıyor.Çünkü İstanbul benim kısa bir süre önce ayrıldığım ve kısa bir süre sonra kavuşmayı hayal ettiğim büyülü bir şehir.Bu sadece benim için değil,çoğu İstanbullu için de böyle.Çoğu Türkiyelililer ve dünyanın bazı diğer sakinleri içinde..Dünya sadece şimdi değil tarih boyunca İstanbul tutkunlarıyla dolu olmuştur.İstanbul nice padişahların,kralların,hakanların,hanedanların,çar-ların vs.mutluluk rüyası olmuştur asırlarca.O’nu çok büyük ve çok değerli yapan geçmişiyle beraber şu anıdır.Ve ne hazindir ki tam bu nokta İstanbul’u terörizmin hedefi haline getirmektedir.İstanbul bu gün yaşadığı saldırıları biz insanların ona gösterdiği tutkulu sevgiye borçludur.Biz ise bu kadar tutkulu bir şekilde İstanbul’u severek onu hedef haline getirmiş bulunuyoruz.
Çok açık bir gerçektir ki;tutkulu sevgiden zaaf doğar.Ne kadar çok severseniz  sevdiğiniz şey düşmanlarınızın o kadar iştahını kabartır.İstanbulun dün yaşadığı saldırıda ki tek suçu sevilmesidir.
Teröristler canımızı en çok ,en çok sevdiklerimizi acıtarak yakabileceklerinin pekala farkındalar.Bunu ne ölçüde başarabilirlerse o ölçüde siyasilerimizin dikkatlerini çekebileceklerini de çok iyi biliyorlar.Ve amaçları da elbette siyasilerden istediklerini almak.Zira siyasilerinde en büyük zaafı bizim canımızın yanması.
Tabi bu nokta da olayın boyutu da biraz farklılaşıyor.Elbette politikacıların bizi tutkuyla sevmelerinden dolayı onların zaafı haline gelmiyoruz.Aksine onlar kendilerini çok sevdikleri için zaaf oluşturuyoruz biz.Kendilerini  yani işgal ettikleri makamları tutkuyla sevdiklerinden ve o makamda oturmaya devam etmeleri kısmen de olsa bizim seçimlerimize bağlı olduğundan dolayı siyasilere kafayı takan acısını bizden yani İstanbulumuzdan çıkarıyor.
Olan biten de bize ve İstanbulumuza oluyor.
Siyasilere pek bir şey olduğu yok .Maşallah,her biri sapasağlamlar ve sevdiğimiz şehirler, içinde biz olduğumuz halde  yakılmaya ,yıkılmaya,yok edilmeye  çalışılırken onların ayağına taş bile değmiyor.Nasıl değsin ki?Sonuçta onlar kendilerini korumak söz konusu olunca akla hayale gelmeyecek yöntemler bulmak konusunda ince ve ileri derecede zekaya  ve  hünere sahip olabilirken bizi koruma konusunda basit,kolay ve klasik yöntemler dışına çıkamıyorlar;ve biz aşığı olduğumuz İstanbulumuzla beraber her zaman olduğu gibi birilerinin aralarında cereyan eden  menfaat alışverişinin korumasız rehinesi halinde yaşamaya çalışıyoruz.
Peki hal böyle ise ne yapacağız biz?İstanbul ne yapacak?Ve tutkuyla sevdiğimiz diğer her şey ne olacak?
Terörizm var diye tutkularımızdan vaz mı geçmemiz gerek?Nitekim biz İstanbul’umuzu hayatımız pahasına sevmedik mi  ve sevmiyor muyuz?Yüreğimize anlatabilir miyiz,söz geçirebilir miyiz;kalbim İstanbul’u sevmekten vazgeç demeye dilimiz varabilir ,buna cüret edebilir mi?
Eğer bu sorulara verecek bir “evet” yanıtımız yoksa –ki eminim yok-gerçeği anlayıp tembelliği  ve vurdumduymazlığı bir kenara atmamız gerekiyor.
Nedir peki gerçek?Gerçek şu ki kurulu düzen ve düzenin yasama ,yürütme ve yargısı bizi ve tutkuyla sevdiğimiz her şeyi korumak konusunda beceriksiz.Bir gerçekte şu ki hiçbir düzen de bunu sağlayacak güce sahip olamayacak.
Öyleyse kendimizi ve sevdiğimiz her şeyi korumakta bize düşüyor.
Devlet teröristleri yok etmeye devam ededursun,bizim teröriz mi yok etmemiz gerekecek.Bu ateş söndürülmedikçe her çözüm geçici ve günü kurtarmaya yönelik olacak.
Dünden bir gün önce İstanbul’un kalbinde bir bomba patladı.Yarın,patlayacak daha nice bombalara gebe.
Tutkuya,en güzel yanımıza atılmış bombaları susturmak hiç kimsenin değil sadece bizim elimizde…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder