Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

25 Ekim 2013 Cuma

gezi partisi

   
Ve Gezi Partisi kurulmuş. Bu çok sevindirici bir haber. Hayırlı uğurlu olsun. Partiyi kuranlar ne gibi bir amaç ve hedefle yola çıktılar, siyasi arenada nasıl bir duruş sergileyecekler bunu şu an bilemiyoruz. Ama resmi başvurusu işleme konulmuş ve resmen bir siyasi parti olmuş artık gezi partisi
    Keşke zamanında Öcalan'da PKK'yı silahlı bir örgüt olarak değilde bir siyasi parti olarak  hayata geçirseydi.Silahlı mücadeleye girişme yolunu hiç seçmeseydi. Şu an belki de çoktan Kürt sorunu çözülmüş ve ülkemiz daha demokratik daha huzurlu ve daha müreffeh bir ülke halini almış olabilirdi.

     İçinde şiddetin,haksızlığın,taşkınlığın, kotrol edilemezliğin bulunduğu hiç bir şey eninde sonunda sonuç vermez. Hiç bir savaş haklı değildir. Amacı ne olursa olsun her savaş insan ırkının aşağılık faaliyetlerinden biridir.

     Şiddetin belki fizikseli ve duygusalı olabilir ama büyüğü küçüğü olmaz. Aydın olan hiç bir insan ne olursa olsun ya da hangi gayeye hizmet ederse etsin şiddete onay vermemelidir.  Bunun olmaması için incelik gerekir. Ben yaptığım eylemlerle birilerine rahatsızlık veriyor muyum? Bu inceliğe sahip her insan ruhu bir başkasını rahatsız etmemek adına hal ve davranışlarına dikkat edecektir. 

     Allah'ın lütfu bir ülke de yaşıyoruz. Yaşadığımız ülkenin güneyi ve doğusu türlü belalar ve musibetlerle dolu. Sınırımızın hemen öte başlarında olanları anlatmaya insanın dili kolayca varamaz. Siyasi iktidarın özellikle komşularımızla ilişkilerimizde doğru düzgün politika yaratamayışını bu açıdan anlayabiliyorum. Bu gün Türkiye'nin özellikle Suriye politikasını anlayabilen yok. Herkes hatta iktidar çevreleri bile bu politikanın yanlış olduğunu el altından söylüyorlar. Ama hiç kimse doğru politikanın ne olacağı konusunda tatminkar bir tez ortaya süremiyor. Öyleyse bu konu iktidar partisinin hatalı politikalarını açıklamaz Çünkü kim gelse yerine elinde adam gibi bir politik tez olamayacak. İşte bu belalarla dolu coğrafyada bizim doğru dürüst yaşayabilmemiz halk olarak çok akıllıca davranmamızdan geçiyor. 

   Halk olarak akıllıca davranabiliyor muyuz onu bilemeyeceğim ama ben Gezi Partisi kurulması olayına hakikaten çok sevindim. Bunu sokağın her türlü şiddete meyyal taraflarından korunma adına açılmış yeni bir kanal olarak görüyorum. Şiddete değil karşılıklı konuşmaya ,biribirimizi anlamaya ,birbirimizi her açıdan kabullenmeye belki de en çok ihtiyacımızın olduğu bir dönemde Gezi Partisi bu yönde atılmış bir adım olabilir. Umuyorum da öyle olur.
    

23 Ekim 2013 Çarşamba

ARTIK HER ŞEY MÜBAH



     Dün uzun süren bir yolculuğun sık verilmiş molalarından birinde, güneşi bol ve havası temiz, yazdan kalma bir günün beklenmedik keyfini çay ve simit eşliğinde çıkarmaya çalışırken garsonun getirip masaya düzgünce katlayıp koyduğu gazeteden okuduğum haber bana bir kez daha ,keyif yaparken haber okumanın keyif kaçırıcı olduğu gerçeğini öğretti. Oysa daha bir kaç dakika öncesinde şöyle bir düşünceyi kafamdan geçirdiğimi hatırlıyorum: "Güneşin güzelliği o kadar içime işliyor ki şu an hayatın adeta farkına varıyorum. En azından bir süreliğine hiç bir şey keyfimi bozamaz." Dedim ve gazeteyi elime aldım. Kahretsin ki gazete okumaya çoğu fanatik futbol düşkünü yurttaşlar gibi son sayfasından başlamıyorum.

     "Gölcükte yaşayan sınıf öğretmeni bir anne bayram tatili için gittiği memleketinden 9 gün sonra döndüğünde evde bıraktığı iki aylık bebeğini ölü buldu.."

      Kelimesi kelimesine haberin spotu buydu. Hepi topu bir tek cümlecikti. Bir cümle daha ne kadar korkunç olabilirdi ki. Hangi korku filminde milyonlarca dolarlık özel dekorlarla oluşturulan sahneler şu kısacık cümlenin saldığı korkuyu salabilir ki insanın yüreğin
e.

      "Üstelik bir de sınıf öğretmeniymiş, Allah'ım çocuklarımızı kimlere emanet ediyoruz.." yakınmalarına hiç girmek istemiyorum. "Nasıl bir cani bunu yapabilir, asılmalı o kadın" feryatları yükseltmek hiç içimden gelmiyor şimdi.

      Olan olmuştu çünkü. Bir öğretmen anne iki aylık bebeğini ev de bırakıp dokuz gün boyunca memleketinde tatil yapmıştı ve bebek ölmüştü.
 
      "Ne yani , hiç mi bebek ölmüyor bu dünya da?" Hayır hayır bu öyle bir şey değil.

       Bunu nasıl açıklayabileceğimi bilmiyorum kendime.

        Kendime açıklayamadığım tek konu tüm korkunçluğuna rağmen sadece bu değil di elbette ki. Tam o esnada ODTÜ'nün kampüsünden geçirilecek yol için gece yarısı tatil operasyonuyla kesilen ağaçların tantanasının kopma haberini veriyordu televizyon bültenleri. Yol için kesilen ağaçlara verilen tepki gurur vericiydi doğrusu. Kesilen 3200 ağacın yerine başka yere 32000 ağaç dikeceğini açıklıyordu ağaçları kesen. Tiksindirici zihniyetiyle pişmiş kelle gibi sırıtıyordu adeta. 3200 ağacı, canlıyı sanki yolun başka hiç bir alternatifi yokmuş gibi , ki hiç bir alternatifi olmasa ne yazar, sırf siyasi inadı için kesen ve değil 3200 ağaç 1 tek ağaç için bile fırtınalar koparmaya hazır güzelim ODTÜ'lü öğrencilerin bir araya gelişini görmek ise bu çok çarpık , sakat zihniyete rağmen umut vericiydi. Ama ne kadar umut verici olursa olsun, olan olmuştu bir kere. Bir öğretmen anne iki aylık bebeğini  ev de yapayalnız bırakıp tatilini geçirmek üzere memleketine tatile gidebilmişti.

      Artık bu ülke de bu da oldu maalesef. Acılarımıza acılar katıldı. Bir bebek annesi tarafından öldürüldü. Üstelikte sınıf öğretmeni bir anne tarafından. Şimdi bu ülke de artık iktidar cami de yıkabilir , ağaçları da canı istediği gibi kesebilir. İçsel olarak bile hiç bir tepki görmeyecektir benden. Çünkü bir anne, anne ya bu, bir anne bebeğini evde bırakıp tatile gitti. Bebek açlık ve susuzluktan öldü. Hükumet dilediğini yapabilir artık. Barış görüşmeleri bitirilebilir. Savaş olanca şiddetiyle yeniden başlayabilir ve hem dağdan terörist cenazeleri hem de ovadan şehit cenazeleri gelmeye başlayabilir. Benim için artık bir sakıncası yok.

     Yüreğimin sinirlerini aldı o anne. O anne benden insani tüm duygularımı aldı gitti.

6 Ekim 2013 Pazar

Yılmaz Özdil...

   Meşhur İzmir'li gavur Yılmaz Özdil bu günkü yazısını Halk'ın Arenası programında  Esat hakkında söylediği sözlerine gelen izleyici tepkilerine ayırmış. Gelen mesajlar arasında kendisini "Tayyip'in avukatlığıyla" suçlayanından , "ne emir aldın hoca efendi'den" diye soranına kadar her türlüsü var. Tepki veren güruhun alayı televizyon'un karşısına konukların söyleyeceği sözleri önceden tasarlayıp, tasarladıklarını duyarsa "ne güzel,benim gibi düşünüyorsun" diye rahatlayacak, tasarladığının aksine sözler gelirse de hiç düşünmeden kalayı,hakareti basacak ruh haliyle geçen hastalıklı izleyici topluluğu... Çok enteresandır içlerinde "sen kim oluyorsun da Esat'a hakaret ediyorsun" diyen bile var. Hatta daha enteresanı "bizim başbakan'ın yanlışlarını anlatacağınıza SAYIN Esat'a yüklenmeniz komik oldu" diyen Profesör'ü bile var. Yılmaz Özdil tek tek ve öz olarak izleyicilerinden aldığı tepkileri köşesine  taşımış ve ortaya böyle enteresan bir tablo çıkmış. Yazının sonunda da bu aptalca durumun AKP'nin Türkiye toplumunu ne hale getirdiğinin kanıtı olduğunu söylemiş.

    İşin acı yanı toplum Yılmaz Özdil ve ona bu anormal ruh halinden kaynaklı orantısız tepkiyi veren kalabalıklarla dolu. Bu toplumsal ruh halinin bir çok nedeni elbette vardır. Ve zannımca bu nedenler de en çok tarihsel köklerimizle ilgilidir. Fakat bu nedenler üzerine çalışıp doğru tahlillerle meselenin temeline inecek ve sorunun anlaşılıp çözülmesine katkıda bulunacak bir bilim insanı topluluğu maalesef yok. Yok, çünkü bu meseleler öyle yüzeysel akademik bilgilerle anlaşılacak ve halledilecek meseleler değil. Zaten böyle bir topluluk olsa idi bu gün bu durumlarda olur muyduk, bu da ayrıca bir tartışma konusu...

    Ülke resmen Tayyip'i sevenler ve Tayyip'ten nefret edenler şeklinde ikiye bölünmüş durumda. Bunda AKP'nin payı nedir? Benim için AKP ya da diğerleri fark etmiyor şu an... Al birini vur ötekine, aynen böyle...Zihniyet bu olduktan sonra AKP gider yerine bir başkası gelir ve düzen değişmez. 

    Yılmaz Özdil'in malum yasızına gelen izleyici tepkilerine dönecek olursak bence orada esasında genel bir toplumsal fotoğraf görüyoruz.Bu fotoğrafın içinde biz varız ve  en çok öne çıkan şey sahip olduğumuz ataerkilite . Ataerkilite sadece erkek egemen bir kültürü ifade etmez. Biraz derinine inilince ataerkilite tahammülsüz , baskıcı, linççi, bir toplumsal yapıyıda çağrıştırır. Tahammülsüzlük en çok başka düşüncelere karşıdır. Farklı bir ses olmak bu tolumsal yapıda mümkün değildir. Dünyanın en güçlü kişiliğine sahip bireyleri bile bu kadar baskı altında uzunca bir süre kendileri olup özgün düşüncelerini dile getirmeye direnemezler. Farklı bir düşüncenin yeşeremediği bu toplumsal yaşamda gelişme diye bir şey söz konusu olamaz. Gelişme denilen şey sadece değiştirilen ve ruhlarını kaybetmiş kanunlardan ibaret olur. Demokrasinin bir paket haline getirilip tartışmaya açılması gibi saçmalıklara umutlar bağlanır.

      Yılmaz Özdil'e tek bir sözümüz olabilir... Türkiye'yi bu hale AKP ve senin temsil ettiğin zihniyet birlikte getirdiniz..