Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

21 Kasım 2010 Pazar

SABIRLA, SANA SABRETMEYİ ÖĞRETECEĞİM

  
     Birbirimizden nefret ediyorduk.Bunu davranışlarımızla açıkça ifade ediyorduk.Fakat aramızda ki bu nefret büyüdükçe garip bir şekilde yakınlaşıyorduk.Kader bizi birbirimize mahkum ediyordu.Ama biz birbirimizden nefret ediyorduk.
    Nefret ettikçe kabalaşıyordu o.O kabalaştıkça ondan daha fazla kabalaşıyordum ben.Bu durum kendimden nefret etmeme neden oluyordu;zira kabalık kendime yakıştırmadığım bir davranıştı.Onun dışında geri kalan bütün insanlara karşı yeterince kibardım ve kibarlığı seviyordum.Onun dışında bütün insanlar bana kibar davranıyordu ve ben insanların kibar olanlarını seviyordum.
    Bazen alay ediyordu benimle.Ve bazen bunu dostlarımla beraberken yapıyordu.Çok kızıyordum o na ,o anlarda.Ama elimden bir şey gelmiyordu.En sinir olduğum şey, her seferinde bir açığımı ortaya dökmeden önce, gözlerime kondurduğu,o iğrenç, kusmukumsu bakıştı.O an gözlerini çıkarabilirdim yerlerinden.O, özellerimi insanlara gösterip; beni, ruhumu rencide ederken gözlerim doksan dereceyle ona bakıyordu.Susuyordum.Susmak bazen çok şey söylemektir.Susuyordum.Susuyordum.Sonra dayanamıyordum.Neredeyse "kapa çeneni pis mahluk,yeter zırvaladığın" deyiveresim geliyordu ama diyemiyordum.Çünkü anlattığı insanlar beni o cümleleri kurarken görse idiler eminim hakkımda ki düşüncelerinde yanılmış olurlardı ve ben onları yanıltmaktan imtina ederdim.Bu yüzden dudaklarımı ısıra ısıra ve eğreti bir gülüsemeyle susardım.
   Çok sustum karşısında.Çok içime attım.Gelecek öteki zamanlarda utanmamak için yaptım bunu.Ve ansızın bir gün ayrılmaya ve ayrıldığımızı ona açıklamaya karar verdim.
  Bunu onun yüzüne karşı yapamazdım.Çünkü o yüz bir zamanların,eskide kalmış mutluluklarını barındırıyordu.Ve bu barınağa baka baka "seni hayatımda istemiyorum diyemezdim."Diyemedim de zaten.
  Bir kaç gün görmedim onu.Bu arada kendimi toparladım.İçimdekileri son ve son kez gözden geçirdim.Bir şey kalmamıştı.Hiç bir şey üstelik.Oysa bu iç bir zamanlar onunla doluydu.Ona bakardı sadece.Geleceği anları sabırsızlıkla beklerdi.
   Şimdi.Monologlarıma şaşıyordum."Allah'ım ben neler konuşuyorum "diyordum.
   Kararımı ona bildirmek için bir yöntem düşünmeye karar verdim.En iyisi sanal dünya idi.Ama söyleyeceklerim gerçekti.Bir anılar yumağının daha hayatımda ki,yüreğimde ki,zihnimde ki vs sonu gelmişti.
   Aslında bu ayrılık kararını duyarsızlıkla ,soğukkanlılıkla hatta aslında kendisinin de istediği ve geçmişte söylediği bir sürü güzel sözden sonra söylemeye cesaret edemediği bir rahatlama hissiyle karşılayacağını düşünüyordum.Ama maalesef öyle olmadı.
   Sesini duymaya yüreğim elvermeyeceğinden buluşma için mesaj atıp müsait olduğu bir zamanda mesaneye gelmesini istedim ondan.Bunun için tam dört gün beklemem gerekti.Dört gün boyunca öfke,acı,aldanış,pişmanlık,umutsuzluk,kırgınlık,haya,sabır ve evham biriktirdim içinde.Dört yıl gelmese yine bekleyecektim.
   Dört gün sonra geldiğinde artık her şey için çok erkendi. Gerilimsiz ,dertsiz ,tasasız,düşüncesiz,nefretsiz,melankolisiz,umutlu,yalnız,daha az sigaralı vesair hayata dair güzel bir kaç şey için oldukça erkendi.
   Lafı dolandırmadım.Uzatmadım.tereddüt etmedim.Yüzünü ve gözlerini görmüyor olmanın rahatlığıyla kesin ve net cümleler kurdum.
   "Bunun için sen suçlu değilsin" ,"suçlu varsa o benimdir"" işleri bu noktaya getiren benim " "çıkamayacağımız bir yokuşu daha fazla zorlamamıza gerek yok" " biz çıkamayacağımız bir yokuşun iki yanındaydık ve gördüğün gibi çıkamadık", " bunun için hata ve hatalı aramamıza gerek yok", " tek yapmamız gereken insan gibi başladığımız bu çok engelli koşuyu yine aynı şekilde bırakmak","senin ve benim olmadığımız hayatımız ikimiz içinde daha iyi olacak" ...Ben yazdım o okudu.Ama sadece okudu.Bir klimecik olsun bir tepki vermedi.Hatta bir ara bilgisayarının başında olmadığından bile şüphelendim."Ordamısın "yazacaktım,vazgeçtim.Çünkü orada olmasının bir önemi yoktu benim için.Muhatabım onun mesane hesabıydı.Ben ona yazıyordum ve o ister okusun ister okumasındı.Ayrılığa dair aklıma gelen her şeyi yazdım.
   "Senin için bir tek dileğim var ,mutlu ol yeter" dedim...Ve üç nokta koyup bitirdim.
   Rahatlamıştım.Sırtımda taşıdığım çok büyük bir yük sanki artık sırtımda değildi.Derin bir nefes aldım.Sigara yaktım.Bu arada monitörü izlemekle meşguldüm.Hiç bir tepki yoktu.Kızmaya başlamıştım.Artık umrumda değildi.Söyleyeceklerimi söylemiş ve kararım yerini bulmuştu.Onun için üzülmemi gerektirecek bir durum kalmamıştı.
   Öfkeyle karışık tuhaf bir boşlukla mesaneyi kapatmaya yelteniyordum ki o yazmaya başladı.
   İlk cümlesi "şu an ne yapıyorum biliyor musun?" oldu.
   Cevap vermedim.
   "Ağlıyorum..."
    Ağlıyor muydu gerçekten?Neden ağlıyordu ki?Bu kararı bana aldıran ve açıklattıran bizzat kendisiydi,neye ağlıyordu acaba?
   "Ayrılma konusunda değil ağlamam"
    O zaman niye ağlıyordu?Başka bir şeyler mi vardı ağlamasını gerektiren?Neye ağlıyordu şimdi?
    Kendimi karşısında aşağılanmış hissetmelimiydim.Eğer gerçekten ağlıyorsa ve ağlamasının nedeni de ona az önce söylediklerim değilse niye ağladığını söylüyordu.Tepkisiz kalmaya devam ettim ;nasıl tepki vereceğimi bilemedim.
   "Çünkü ayrılmayacağız ,bu çok saçma çünkü"
    Ne?Bu da ne demek şimdi.Ayrılmayacaksak ne yapacağız?
    "Beni sevdiğini biliyorum"
    Nerden biliyorsun?Zihnimi mi okuyorsun?Sana onca söylediğim ayrılık şarkısından sonra bunları mı anladın.Yoksa ben bir şizofrenmiyim..Aslında sen yok musun?Yoksa sen şizofrensin de ben mi yokum?
    O yazıyor ben bunları düşünüyordum.Ellerim klavyenin üzerine doğru hareket ederken içimden bir ses "dur ,biraz daha tepkisiz kal,bakalım konuyu nereye getirmeye çalışıyor.Önce güzelce bir anla bakalım ne yapmaya çalışıyor" dedi.O sese kulak verip eylemsizliği sürdürmeye karar verdim.
    "Ben de seni seviyorum" dedi.
    "Şimdi sana bir kaç soru sorsam cevap verir misin?"  diye sorunca dolaysız ve tereddütsüz "evet" dedim.
     "Sokakta birinin bana saldırdığını görsen ne yaparsın?" diye sordu.
    "Hiç düşünmeden sana saldıranı yok ederim" dedim.
    "Bende senin için aynını yaparım.Öyleyse biz birbirimizi öldüresiye seviyoruz "
     "Bana doğrultulmuş bir namlu görsen ne yaparsın?" diye sordu.
      "O namlunun önüne geçerim" oldu cevabım.
      "Bende senin için aynısını yaparım.Öyleyse birbirimizi ölesiye seviyoruz."
     "Birbirini ölesiye ve öldüresiye seven iki kişinin ayrılması nedi?"
      Kendi sorduğu soruyu yine kendisi cevapladı:"SAÇMA"
     "Bu yüzden ayrılmayacağız ...Anladın mı?"
     Şaşırmıştım.Kafam karışmıştı.Çok zekiydi.Onun en çok zekasını seviyor olduğumu bir kez daha anladım ve "anladım" dedim.
     "O zaman sen neden ağlıyorsun?" diye sordum.
      "Sözümü kesmeden dinlersen sevinirim." " Bana karşı tahammül eşiğinin bu kadar düşük olmasına ağladım."   "Davranışlarımdan nefret ettiğini biliyordum.Bunu bildiğim halde bunu sürdürmemin bir tek nedeni vardı:Sabrını görmek." "Sadece sevgi yetmez hiç bir zaman.Sabır da gerekir."  "Sabır hoş görünün anahtarıdır diyen kendinsin." gibi şeyler söyledi.
     Resmen afallamıştım.Faka basmıştım.Yemi yutmuştum.Sazanlık etmiştim.Şimdi ne yapacaktım?Hiç bir şey bilmiyordum.Sadece susuyordum.Korkaklığım,zayıflığım...İlk virajda savrulup gitmiştim de,daha durmamıştım ki neredeyim bir göreyim;uçurumda mı,tarlada mı,tepetakla mı, nerede ve ne şekilde?
    "Bizi nikahlayan imamın söylediklerini hatırlıyor musun?" diye sorunca kelimesi kelimesine imamın sözlerini aktardım:
     "Nikah önemlidir,nikahı bir ömür sürdürmekte ayrıca önemlidir."
     "Evet" dedi."Aynen öyle demişti."
     "Oysa sen bana sabredemedin " diye sürdürdü sözlerini.
      Ve sanırım geriye bir tek soru kalmıştı soracak ve onuda ben sordum:
      "Peki ne olacak şimdi?"
       "Bak yine sabretmiyorsun,acele ediyorsun,hemen sonuca ulaşmak istiyorsun.Eğer sabretmiş olsaydın bu gün bunları konuşmak zorunda kalmayacaktık.Ben sabrını ölçmek için o kadar zaman sabrettim,sen sabretmek için aynı sabrı gösteremedim."
      "Peki "dedim. "Sustum."
       "Susmak sabretmek değildir" dedi.Hakikaten onun en çok zekasını seviyordum bunu bir kez daha anladım.
      "Biz ayrılamayız.Ama senin sabretmeyi öğrenmen lazım."
      "SABIRLA SANA SABRETMEYİ ÖĞRETECEĞİM"
       Dedi ve mesanesini kapattı.Her şey daha güzel oldu.İhtiyacımız olan tek şey birazcık zekaydı.VE bu onda vardı.
     O kadar zeki olduğu için ona minnet duydum...Bunun için yaradana şükrettim...


Uzatmalar:Mesane=MSN

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder