Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

30 Eylül 2012 Pazar

Tuhaf bir yazı



    Zaman acılarımı silmek konusunda ne kadar muktedirdir bilinmez ama şu bir gerçek: Hayatım acılar üreten bir mekanizmadan farksız işlemekte.

  Derin acılarım var benim. Tek haneli yaşlarda olduğum dönemlerimden itibaren çoğalarak çoğalan.

   Ve hayatta farkettiğim ilk ve doğru şey : Kimsenin ilgilenmediği gerzek bir zavallıydım ben.

    Kimseden ilgi beklediğimi söyleyemem. Çünkü insanlardan gelecek ilgilerin çeşitli bedelleri vardı.Hiç bir zaman bu bedelleri ödemeye hazır olmadım. İçtenlik ve samimiyet olmaksızın sevişiyordu insanlar.

    Ama acılarım derindi. Tükenmiyordu. Mutlu olamıyordum bir türlü. Tam bir istikrarsızlık örneğiydim. Hayatım çoğu için çok tuhaftı.

    Bu tuhaf hayatın içinde tuhaf bir birey olmanın zorluklarına katlanmanın zorluklarını anlatmama kelimeler yetmez.

    Hayat tuhaftır gerçekten. Onu tuhaflaştıran insanın kendisi midir bilinmez ama hayat tuhaftır. Birilerinin coşup eğlenmesi  ya da birilerinin acı çekip ağlaması da bu gerçeği asla değiştirmez.

   Benim içinse çok eski bir umut vardı ,zaman içinde sönüp gitti ne yazık ki: Bir gün bu hayata alışacağım düşüncesi çok değerli bir umudumdu. Onunla bütün saçmalıklara göğüs gerebiliyor , köklü bir depresyonu erteleyebiliyordum. Lakin azıcık aklı olan her bir birey gibi hayata alışmamın hiç bir biçimde bir yolunun olamayacağını anladım. Hiç bir şeye güvenemez olmuştum. İnsanlardan çok bir kötülük görmedim. Çünkü onların kötülük etmesine değecek şeyler yapmıyordum. İçimde ki büyük sancılardan etliye sütlüye karışacak zaman bulamıyordum. Belki de korkuyordum kim bilir...

    Bu gün artık bir çok şey için çok geç maalesef. Hayatı ıskaladığımı artık tam anlamıyla anlayabiliyorum acı içinde. Hiç bir isteğim yok artık. Ölene kadar bir süre daha katlanacağız hayat denen aslında çok anlamlı ama bir zaman ve bir yerlerde içi boşaltılmış saçmalıklar yığınına.

   Belki de yarın bir şey olur ve değişir herşey. Ha? Kim bilir...

11 Ocak 2012 Çarşamba

KAÇIŞ

 
    Ne anlatacağımı bilmiyorum.Bir şey anlatmaya karar verirsem şayet, bunu nasıl yapacağımı da. Bildiğim tek bir şey var, o da hayatımı kendi ellerimle tam olarak boka batırdığım.. Bu kez öyle bir bok ki hayatımı içine buladığım, temizlenmesi epey bir zor olacak. Ve sanıyorum bir süre daha böyle devam edersem artık bir geriye dönüş olmayacak.

     Yaşadığım tüm ömür süremce hayatı zerre kadar  anlayamamış ve çözememiştim  . Hayat , sahiplerinin önüne sürekli, karmaşık ve  artan oranda zorlaşan seçimler koyan bir mekanizma gibi görünüyordu gözüme. Çevremde ki herkes çeşitli seçimler yapıyordu. Ama hiç kimse benim kadar sorunlu değildi seçimleriyle. Ya da insanlar kabulleniyorlardı seçimlerini ve yaşamlarıyla kavgalı değillerdi. Ben onlar gibi olamıyordum. Gariptir kendim gibileri çekiyordum yanıma. Çok yakınımda ki hemen herkesin bir alıp veremediği vardı yaşamla.  O tip insanlardık herbirimiz. Kocaman çocuklardık. Geçmişten gözümüzü ayıramıyorduk. Böylece ben yalnız değildim belki.

      Şehmus Aras... Bu kişi en yakınımdı benim. En sorunluydu. Her şeyle kavga ederdi. Çevresinde çok az insan barındırırdı. Bunlardan biri de bendim. Bu yüzden kendimi şanslı hissediyordum. Benim için oldukça zevkli ve neşeli biriydi aslında. Severdim O'nu. O'nunla birlikteyken kendimi güvende hissederdim. O çevreyi umursamazdı. "Kimin ne düşündüğünün zerre önemi yok" derdi. Ve ona göre yaşardı. Son derece özgür ve rahat bir adamdı. Ama sorunları vardı.

     Aslında anlatmak istediğim şey en yakın arkadaşım ve sorunları değil elbette. Belki de beni rahatlatan şey kendi sorunluluğumu çevremle bağdaştırmaya çalışıp rahatlamak. Öyle de değil sanırım tam olarak. Çünkü içimi kemiren bu şeyler o kadar basit değil hiç şüphesiz. Evet. Sorunlarım var ve artık ben onlardan kaçamıyorum maalesef. İşin kötüsü bana sorunlarımı çözmem konusunda yardım edebilecek hiç kimsem yok. Allah'tan başka. Tek kurtuluş ümidim de O zaten. Fanilerden bir şey beklememeyi öğreneli çok oldu. Da ...İşte. Bu cümle de biraz havada kaldı gibi oldu.

    Sakince konuma dönecek olursam ,anlamış olduğunuz gibi hezeyanlardayım. Saçmalıyorum. Hiç mi saçmalamamıştım ki geçmişte? Yok, bu kez had hudut bir şey kalmadı. Bir anlatsam dudaklarınızı ısırırsınız hayretten ama anlatmayacağım hepsini. Kafamın karışıklığına inat dolandıracağım lafı ve laf mantıklı bir sona ulaşmayacak.

     Ve tabii bir de O. Çok uzun zamandır beni sevdiğini, benim için geberdiğini söyleyen o kızcağız Kendisini iyiden iyiye inandırmış beni sevdiğine ama ne fayda. Beni inandıramadı maalesef , ki bu da beni sevmediği anlamına geliyor. İşin aslı çok aptal biri. Gözlerinde zekanın ışıltısından bir iz bile yok. Bir erkekten ne beklenir ve ne beklemelidir hiç bir fikri yok. Bana dair beni sevdiğinden başka hiç bir şey söyleyemeyecek kadar geri zekalı. Ha bir de çok sessiz bi şey. Tam bir yılan bu anlamda. Sanki sürekli çok önemli bir şeyler düşünüyormuş gibi sakin ama bu bir şey düşündüğünden değil. Düşünmeyi pek beceremez o. Aklı havada asılıdır. Ama sessizliği ürkütür onu pek tanımayanı. Elinde ki tek sermaye fiziki güzellik. Allah için o yönüne söyleyecek bir şey yok. Güzelliğini silah olarak kullanabileceği gibi yanlış bir kanıya sahip olması ayrı bir gerzeklik. İşin tuhafı benden onu ciddiye almamı bekliyor ve sürekli gönderdiği mesajlarla beynimi kemiriyor. Ve bu gün pes dedirdi bana. Buluşmak istedi önce. İçimden gelmedi hiç. Birazda yorgundum ve daha da yorulmaya değer bulmadım onu. Ayrıca duygularım da oldukça karmaşıktı bu gün. Tipik bir melankoli içerisindeydim. İçimde ,derinlerde bir yerlerde başıboş bir hüzün yumağı geziniyordu. Anlamsızlaşmıştım. Bir tür hastalık halini yaşıyordum. Ve o böyle bir durumda hiç bir şekilde tahammül edebileceğim biri değildi.  Önce kibarca buluşma teklifini geri çevirdim. Her zaman yaptığı gibi nedenini sordu. İyi olmadığımı söyleyince yeni bir furya başladı. Israr. "Niye iyi değilsin?", "hadi anlat bana", " rahatlarsın", "niye anlatmıyorsun?", " sen zaten hiç bir şeyini benimle paylaşmıyorsun ki", "senin amacın beni üzmek" vs.  Ve muhteşem final: "Sen zaten beni sevmiyorsun ki, di mi?" Son cümleye kadar baskıyı kibar bir biçimde idare etmiştim aslında. Ama o son cümle artık sabrımı sonuna getirmişti. Duygusal ve samimi bir konuşma yaptım. Cümlelerim ağzımdan döküldükçe sessizleşti. Hiç bir şekilde sözümü kesmedi ve bunu ilk kez yapıyordu. Sanki anlamıştı, bu onunla aramızda ki son konuşma olacaktı. Sözlerimi bitirince o da son sözlerini söyledi. Telefonu kapadık. Kolay olacağını hatta beni rahatlatacağını düşünmüştüm bu yaptığımın. Sanki bir yük gibiydi hayatımda. Sevmiyordum ve bir getirisi yoktu gibi. Ama aslında sorun başkaymış. Sorun onun beni sevmesi ve benim onu sevmemem ya da bu halde onun hayatımda olması değilmiş. Çünkü hiç bir şeyi değiştirmedi onu hayatımdan çıkarmak. Çoğu zaman, çoğumuzun bize  hiç bir yararı olmadığını düşündüğümüz insanlarla iletişimimizi kesmemiz ne kadar yanlış oysa. Oysa yararı olmayan değil zararı olan insanlarla bile iletişimimizi kesmemiz  daha doğru değil. Korkaklık bu. Ve insanlar gerçekten korkak. İnsan güçlü ,kuvvetli olmalı ve zarar görmemeli. Akıl bunun için yoksa ne için var? Akıl insanlardan kaçmak için var değil ya..

       Ama ben sürekli kaçıyorum. Sorunlardan, sorumluluklardan. Engel aşmak gibi bir kavramım yok. Sürekli kıvrılıyorum engebelerin kenarından ve sonra da aynı noktaya dönüyorum..

     Bilmem anlatabildim mi?