Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

23 Kasım 2010 Salı

ELEŞTİRMEK


     "Yazmalısın" dedi Arthur, ablak suratının ortasına konmuş çopur burnunun ucunu sağ işaret parmağıyla kaşırken.Ardından derin bir nefes aldı.Burnunda ki et parçasının solumasını zorlaştırdığının farkındaydı.Ama korkaklığı bu sorundan kurtulmasına izin vermiyordu. Ameliyat korkusu,hız korkusu,yükseklik,karanlık,köpek,böcek,aşk,bit,püsür vs korkularıyla metafizik gerilimi yüksek bir yaşamı vardı.Ama ben Arthur'u severdim.
     "Hakikaten neden yazmıyorsun,hacı?"
 
    Hacı mı?Bu kelimeyi ilk kez kullanıyordu.Muhtemelen birilerinden duymuş ve etkilenmişti.Etkilere karşı haddinden fazla açıktı."Hacı" kelimesinin onda taşıdığı anlamı bilmemekle beraber çok üstünde durmadım.Arthur'a güveniyordum.Bana karşı ince bir saygısı vardı.Bunu onunla beraber olduğumuz her ortamda hissederdim.Ben de O'na elimden geldiğince nazik ve anlayışlı davranmaya çalışırdım.
    "Hacı" kelimesini bir tarafa bırakıp cevap bekleyen yüz ifadesine tepki verdim:
    "Neden yazayım ki?"
     Neden yazacaktım ki? Bir şeyi yapacaksam bir nedeni olmalıydı,anlayabildiğim,içime sindirebildiğim,işe yarar,açıklanabilir...Yoksa düşünebiliyor olmamın,insan olmamın bir anlamı olmazdı.
   "Az önce bana anlattıklarını yazsan eminim bir sürü insan severek okur" dedi Arthur.
    "Okumayı sevmiyoruz biz.Dinlemeyi seviyoruz." diye cevap verdim Arthur'a.
    "Sana az önce anlattıklarımın bir yerlerde yazılı olduğunu bilseydin gidip okur muydun?" diye sordum O'na."Ama lütfen dürüstçe cevap ver"
    "Sanırım okumazdım."dedi yavaşça.
   " Okumazdın tabi ki." dedim."Bizde kitaplar okurlar için değil yazarlar için vardır.Kendileri için okuyup kendileri için yazan bir aydın kitlemiz var bizim."
     Arthur anlamadığını söyler gibi baktı gözlerime."Galiba haklı olabilirsin" dedi.Söylediği cümleyi kendisi işitmiş miydi acaba diye düşündüm.Galiba...Ve  olabilirsin.
    "Kendimden örnek vereyim" diye başladığı cümleden sonra iki örnek verdi:
     "Mesela ben"... diye cümleye başlayınca neeeeeyyy diye bağırmak geldi içimden.. Kendimden örnek vereyim gibi bir cümleden sonra "mesela ben" diye söze devam etmesini garip bulmama rağmen bunu O'na söyleyemedim.
     "Üç yıldır bu okuldayım. Ders kitapları dışında aldığım kitap sayısı...IIMMMM...O'nu geçmez.Hiç birini de okumadım doğrusu. Babam mesela: Evde -saymadım ama- on düzine kitabı vardır.Bu kitapların tümünü kendisi aldı ya da temin etti. Kaç tanesini okudu dersen ;çok çok azını..Bunun gibi bir çok örnek verebilirim.Lisedeyken kitap okuyan arkadaşım hemen hemen hiç olmadı.Üniversitede de yok. Doğru söylüyorsun,okumuyoruz."
    Arthur bunları söylerken ben de kendi çevremdekileri şöylece bir taradım zihnimde.
   "Kitap kurdu":Hiç yoktu."Düzenli okuyan":Hiç yoktu."Arada bir okuyan",yani "boş zamanlarda":Çok az..
   Üzülmüştüm. Zihnimde canlanan tablo değildi beni üzen.O kötü tablonun değişmesinin uzun vadede güçlüğü,kısa vadede imkansızlığıydı.Türkiye toplumunun okuma alışkanlığı kazanmasının "muasır medeniyetler seviyesine" gelmesinden daha zor olduğunu hissettim.
   "Biliyor musun Arthur,Japonya'da yaşıyor olsaydım yazabilirdim mesela" dedim.Bu düşünce o an aklıma düşmüştü."Neden" diye soracağını biliyordum Arthur'un.
    "Niye?"
    "Türkiye'de yıllık ortalama kişi başına düşen kitap okuma oranını biliyor musun?"
      "Dört ya da beş " diye tahmin etti Arthur.
     "Sadece bir" dedim."Peki Japonya'da bu oranın kaç olduğunu biliyor musun?"
      "Elli ..."
       Yine yanılmıştı Arthur.
      "Otuz altı" şeklinde düzelttim.
      "Peki ,bizde kitap okuma eylemi nedir?" diye sordum ve cevabını beklemeden kendim söyledim:"Boş zaman aktivitesi"..."Japon sözlüklerinde yürüyerek kitap okumak anlamına gelen bir sözcük var biliyor musun Arthur."
      Arthur bir yandan beni dinlerken bir yandan da düşünüyordu.Bir an için utandığını hissettim,kulakları kızarmıştı.Arthur'un okuma konusunda içine düştüğümüz durumdan utanması ve bunu yüzüne yansıtması hoşuma gitmişti. Daha da utandırmak için üstüne gitmeye karar verdim.Çünkü bu tür utandırmaların yararlı olduğuna inanıyorum.
     "Sence Japonlar'ın şu an dünyanın en müreffeh toplumlarından biri olmalarıyla çok okuyan bir toplum olmaları arasında bir ilişki olabilir mi acaba?" Bir cevap beklentisi olmadan sormuştum bu soruyu.
    Ama Arthur "Kesinlikle" cevabını verdi. İlaveten de "Evet,haklısın,kitap okumak zihni çalıştırır.Zekayı geliştirir.Okuyan insan dar görüşlü olmaz.Okuyan insan barışık olur,kendisiyle,toplumuyla,çevresiyle...Kibar olur...İşini iyi yapar...Ve bir toplum okuyan bir toplum olursa bu gelişmişliğini de etkiler.."
     "Konu o kadar basit değil ama söylediklerin doğru,biz okumayan ve gelişmekte olan bir toplumuz" diyerek bitirdi sözünü.
    "İşte o yüzden yazmıyorum sanırım" dedim."Çünkü toplum okumuyor.Yazarlar da okumaz beni,çünkü o ebatta bir birikimim yok.Dolayısıyla yazmaya da gerek yok."
     "Niye okuyorsun o zaman?" diye sordu Arthur.
     "Anlatmak için." dedim."Biz okuyanları dinlemeyi severiz. Bu yüzden bence yazmak için okumaktansa anlatmak için okumak Türkiye gibi toplumlarda daha verimli bir yöntem.Sen birilerine anlatırsın,o birileri de başka birilerine.Ve bilgiler böylece daha verimli yayılabilir."
    Arthur düşüncelere dalmıştı.Zihninin derinliklerinde bir yerlerde kendisini düşünüyordu.Utanıyordu.Okumuyoruz derken ki "biz" in içinde o da vardı.Oysa kendisinin mükemmel olduğunu düşünürdü hep,ve övünmeyi severdi. Kitaplar onun mükemmellik duygusuna halel getirdiğinden olsa gerek okumadığı için kızıyordu kendisine.
     "Okumaya nasıl alışabilirim sence ,HACI?"
      Memnun bir ifadeyle gülümsedim.
     "Çok basit" demem O'nu istihza ile karışık gülümsetti.
      "Önce ilgilerini belirleyeceksin.Ve o ilgilere yönelik kaliteli kitaplar edineceksin.O kitaplar seni hem aklen ve ruhen geliştirecek hem de okuma eylemine bağlayacak.İlk başta bir süre sabredebilirsen sonra istesen de okumadan duramazsın." dedim ve o yerinden kalkıp bir şey söylemeden odadan çıktı.Birazdan elinde kağıt ve kalem olduğu halde geri geldi.Ortada duran sehpayı kendine yaklaştırıp kağıdı üzerine bıraktı.Sesli bir şekilde düşünüyordu.
     Birazdan düşündüklerini kağıda yazmaya başladı.Yazmayı bitirdikten sonra kağıdı bana uzattı:
    İLGİLERİM:
   1)Futbol,2)Basketbol,3)Sinema,4)Arabalar,5)Motorlar,6)Müzik,7)Bilgisayar,7)İnternet,8)Aşk ve meşk,:)9)Yüzme,10)Moda,11)Buz pateni 12)Okey,13)Bilardo,14)Playstation,15)Counter Strike 16)Tavla 17)Max Payne,18)Twitter,19)Facebook,20)Giyim,21)Alışveriş,22)
  
    Listeyi okuyunca kendimi tutamayıp gülmeye başladım.Gülmem Arthur'un hoşuna gitmiş olsa gerek ki O'da gülmeye başladı.Önce katıla katıla bir süre güldük.Güldürürken düşündüren bir listeydi bu,ne söyleyeceğimi,nasıl davranacağımı,doğruyu nasıl ifade edebileceğimi düşünüyordum.

   "Yaaa ,HACI, gerçekten böyle ama,ilgilerim bunlar,bu ilgilere göre doğru kitapları nasıl edineceğime fikir ver bana"

     Ellerimi yüzümde birleştirip bir süre daha gülmeye devam ettim.O'da hafif hafif gülüyordu.Bu sırada zil çaldı.Arthur kapıyı açmaya gittiğinde ben gülme krizinden çıkmaya çalışıyor aynı zamanda da kapıyı dinliyordum.Gelen tanıdıktı:PETER

     Peter odaya girdiğinde ayağa kalkıp O'nu karşıladım.Selamlaştık.Gülmeyi kesmiştim.Oturdum.Peter ve Arthur'da yerlerine oturdular.

    Kısa bir hoş beşten sonra Arthur az önce olanları Peter'a anlatmaya başladı.Cümleye " Ya,Hacıya dedim ki" diye başlayınca Peter sözünü kesip " olllum niye HACI diyorsun adama" dedi.

    "Yaaa severim ben O'nu o yüzden"  karşılığını verdi Arthur.

     "Öyle sevgimi olur , AQ"

     Küfürbaz bir adamdı Peter.Kutsal değerler dışında her şeye küfredebilirdi, ve ederdi de.Geç gelen otobüse,tepesinde dolaşan sineklere,ansızın bastıran yağmura, ucu biten kaleme ve her şeye. Ve bunu bir rahatlama unsuru olarak kabul ederdi.O'nu en çok rahatlatan şeyin maç izlemek olması da büyük oranda bununla alakalıydı ,çünkü maçlarda sinkaf listelerini alt üst ederdi.Hatta bir keresinde beynine bile küfretmişti.

    Lafının bu şekilde kesilmesine bozulmuş gibi yapan Arthur hafif sertçe "Ya bırak sen O'nu dinle,şimdi konumuz O değil" diyerek uyardı ve konuşmasını sürdürdü:

    "Şimdi ben kitap okumak istiyorum.Yani kitap okuma alışkanlığı kazanmak"

    "Sen mi?" dedi Peter müstehzi bir şekilde." BİİİİİİİİİİİİİİİİİİİP   odun kafalısı ,sen kim kitap okumak kim"

    Arthur sinirlendi. " Ya sana da bi şey söylenmiyor.Ciddi bir şey söylüyorum yaaaaa" diye tısladı.

   Peter kendisini düzeltti " Ne var,aq.Gerçeği söylüyorum.Hayatın boyunca kaç kitap okudun.Bu saatten sonra biraz zor bu senin için"...Ve ekledi:"Tamam tamam ,anlat"

   Arthur sanki hiç bir şey olmamış,sözü kesilmemiş,söylediğiyle alay edilmemiş,sinkaflar kendisine savrulmamış gibi anlatımını sürdürdü:

   "Şimdi ben hacıya nasıl kitap okuma alışkanlığı kazanabilirim dedim..O'da dedi ki çok basit,ilgilerini belirle,ona göre doğru kitapları seç,yok yok seç demedi edin dedi.:):):)Ben de ilgilerimi kağıda yazdım"

    Bu arada ben gülmeye başladım fakat aynı zamanda da güldüğümü belli etmemeye çalışıyordum.Çünkü konu bence çok ciddiydi.Bu kadar ciddi bir konunun bu mecraya gelmiş olması içimi birazcık burmuştu açıkçası.Burukluğumu belli etmedim.

    Bu arada Arthur kağıdı Peter'a uzattı.Peter sesli bir şekilde okumaya başladığı listenin sonunu getiremedi ve kahkahalara gömüldü.Üçümüz birden gülüyorduk.

    "Bu ne leennn!","ne biiiipppp bir liste bu..." "İlgilerim,bir futbol,iki basketbol, üç sinemalar,dört arabalar,"

    Ve ardından bir kahkaha daha .."Sana bir şey söyleyeyim mi? Sen bu ilgilerinle ancak her zaman yaptığın gibi gazetelerin spor sayfalarını ve magazin sayfalarını okuyabilirsin,başka da bi biiippp okuyamazsın, kardeşim."

    İçimi bir hüzün kaplamıştı.Gülerken ağlıyordum içimden.Peter ve Arthur bu toplumun istisnaları değildi.Onlardan çevrede yüzlercesi vardı.Bir yerden müdahil olmalıydım.Bir şey söylemeli, bir şey yapmalıydım.Konu bir türlü benim konuşabileceğim mecralara gelmiyordu ve ben onların dilinden konuşamıyordum.İçim üzüntü doluyordu.Güldüğüm için utanıyordum da.

    Peter ciddileşerek " Üzgünüm kardeşim,ama gerçek bu"

    "Dost acı söyler" diyerekte ilave etti.

    İşte bu söz çok yerinde olmuştu benim için,Peter bilmeyerek bana güzel bir pas atmıştı:

    "Hayır" dedim.
   "Dost acı söyleyen değildir,acıyı tatlı bir biçimde söyleyendir"
    Bu söz Mevlana'ya aitti.Ve söylenmesinin de tam yeriydi.Arthur beni alkışladı,Peter haklı buldu.
  
    "Hacı" diye söze başladı Arthur:" Bak yanlış anlama,gülüyorum ama benim söylemek istediğim şey şu:Hani sen çok basit dedin ya.Bu arada da aslında benim çok basit bir işi bile yapamadığımı ima etmiş oldun.Yani bir bakıma beni ve benim gibi olan milyonlarca insanı aşağılamış oldun.O kadar basit değil Hacı.O kadar basit olsaydı ben bunu yapardım,Türkiye toplumu bunu yapardı."

    Çok zekice bir tespit yapmıştı Arthur.Beni resmen afallatmış,utandırmıştı.Oysa ben onu utandırdığımı düşünmüştüm.Hiç düşünmeden kurduğum cümlelerin  derinliklerindeki,söylerken benim bile aklımın ucundan geçemeyen  gipgizil anlamları bulup çıkarmıştı.

    Kızarmıştım.Yutkundum.Peter'a baktım.O'da ciddileşmişti.Bir şey söylemiyor,gülmüyor,küfretmiyordu.

    "Hayır Arthur.Yanlış anladın.Ben öyle demek istemedim." demenin kem küm etmenin bir anlamı kalmamıştı.O cümlelerden aynen Arthur'un ifade ettiği anlamlar çıkıyordu.Ve ben bunu hiç bir şekilde düşünemeden söyleyiverdim o cümleleri.

     "Haklısın" dedim...
  
     Artık gülmüyorduk.Utanmıştım.Kalktım.

    Arthur'un yüzüne baktım.Utançla.Sarıldık.

   "Öyle söylemek istemedim" dedim.

    "Bende seni üzmek istemedim" dedi Arthur.

     "Sen aklı başında adamsın.İçinde yaşadığın toplum hakkında yorum yaparken dikkatli olmalısın.Çünkü sen de o toplumun bir parçasısın.Onları aşağılayan kendisini aşağılamış olur."

    "Kimi okuyarak öğrenir.Kimi gezerek.Kimi yaşayarak.Kimi de öğrenmeyebilir.Bize düşen okumak iyidir,okuyan iyidir diye o insanları kategorize etmek değil."

   " İnsanları nasıl olduğu gibi kabul etmek zorundaysak halkımızıda öyle kabul etmeliyiz."

   "Toplumunu eleştir.Ama asla aşağılama."

    "Eleştiri farklı şeydir aşağılama farklı şey"
  
    "Bu millete göbeğini kaşıyan adam dediler.Bidon kafalı dediler.Geri kalmış,irticacı dediler.Cahil dediler.Sizi modernleştireceğiz dediler.Şapka giydirmeye bile kalktılar...Hepsi milleti aşağıladılar.Milleti beğenmediler...Sen onlarla aynı safta olma.Sen milletinle aynı safta ol.İyilikleri için çalış.Onlara hizmet et.Ama onları aşağılama"

    "Bu millet seni yetiştirdi,okullarında okuttu,hastahanelerinde tedavi oldun,evlerinde misafir oldun,sosyal ihtiyaçlarını bu milletle giderdin.Eleştir ama aşağılama.Bu millet senden hizmet bekler,aşağılanma değil..."

   Arthur her cümlesiyle büyük bir hayat dersi veriyordu.Anlayacağımı anlamıştım.Ve bir daha hiç unutmayacaktım burada söylenenleri...

    "Teşekkür ederim" dedim Arthur'a.

    Çok çok çok teşekkür ederim....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder