Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

3 Kasım 2010 Çarşamba

ALLAH'IN DELİSİ


    Eflatun bayağı,düşüncesiz ve aptal herifin tekiydi. İsmi de bu yönünü anlatan ince bir kinayeden doğmuştu.Kimse O'nu ciddiye almaz,dinlemez ve düşüncesizce bir şey yaptığında ciddi tepkiler vermezdi.Kendisi sürekli alay konusu olur,dilenci yerine konulup para verilir ve  bu davranışlara alıştığından olsa gerek pek şikayet etmezdi.Bu kaba davranışlar arasında sıkça sinkaf içeren küfürlü sözlerde olurdu.
   Fiziksel görüntüsü ise farklıydı.O'nu tanımayan  biri  ilk görüşte,mahallenin delisi olabileceğine asla ihtimal vermezdi.Giyim konusunda bir deliden beklenmeyecek derecede hassastı.Temiz giyinirdi ve giysilerin de yine kimsenin anlayamadığı ama çok merak ettiği bir çeşitlilik vardı.Eflatun'un giydiği renk renk gömlekler,pantolonlar,ayakkabılar vs sık sık kendisinin de hemen her gün uğradığı kahvede ki sohbetler de gündeme gelirdi.Ahali "bu deli nereden buluyor bu giysileri" diye sorardı aralarında.Eğer mantıklı bir cevap alabileceklerine inansalar kendisine soracaklardı ama kimse O'ndan hiç bir konuda mantıklı bir söz ya da davranış beklemezdi.
    Hırsızlık yaptığını iddia edenler bile olmuştu.Hatta bir seferinde bu konuyu yanında bile konuşacak oldularsa da Eflatun onlara yüz vermedi,anında kahveyi terketti. O kahveden çıkarken birinin ağzından dökülen "Eflatun'mu hırsızlık yapacak!!Bırakın canım siz de.Onda hırsızlık yapabilecek bir kabiliyet olsa adı Eflatun olmazdı" şeklinde ki cümleleri bile duymuştu da adımlarını hızlandırmıştı kahveyi bir an önce terketmek için.
    Eflatun'un mahallede ki erkekler arasında bir tek dostu vardı.O'da mahalle camiinin imamı Satılmış Efendi'ydi.Satılmış efendi nerede Eflatun'u görse O'na gülümseyerek bakar ,bir şeye ihtiyacı olup olmadığını sorar,hatta bazen O'nu evine davet edip çeşitli ikramlarda bulunurdu.Bazen de zamanının elverdiği ölçüde O'na nasihat ederdi.Eflatun bu nasihatleri sanki kendisine kainatın sırları veriliyormuşçasına ciddiyetle dinler ve anlıyormuş gibi de başını sallardı.İmam efendiyi de bu şekilde dinleyen tek kişi galiba Eflatun'du.
    Eflatun gün içinde belirli süreler ortalarda görünmezdi.Genelde öğleden önce ve ikindi vakitleri kaybolurdu.Geceleri mahallede olup olmadığı bilinmezdi çünkü o saatlerde ahali genelde evine çekilmiş çoktan gece uykusuna çekilmiş olurdu.Fakat yine de geceleri Eflatun'u mahallede gören pek olmamıştı.Hafta sonları ve özellikle her pazar camiye gelir ,haftalık brifingini alır,namazlara katılır ,sonrada sessizce ortalardan silinirdi.Kimsede onun nerede olduğunu merak etmezdi.Çünkü hiç kimse için hiç bir değer ya da anlam ifade etmiyordu O'nun varlığı ya da yokluğu.O, o mahallede ki herkes için bir eğlenceydi,ihtiyaç değildi ;ki kendisinin varlığına henüz hiç ihtiyaç duyulmamıştı.Olsa da olurdu,olmasa da.Zaten Eflatun sonrada çıkmıştı ortaya,mahalle eşrafından değildi.
     Herkes Eflatun'a deli hatta yaşayan bir ölü muamelesi yapadursun , yağmurlu bir hafta sonu,ahalinin hınca hınç doldurup,sigara dumanına boğduğu,keyiflerince oyunlar oynayıp,sohbetler ettiği kahvenin pek dikkat çekmeyen  bir köşesine,sinmiş gibi oturan Eflatun da ki değişimin hiç kimse farkında değildi.Sanki üzerinde dış dünyaya belli etmemeye çalıştığı bir tedirginlik var gibiydi.Yüzünün rengi sararmıştı.Sık nefes alıp veriyor ve soğuk soğuk terliyordu.Gözleri sürekli olarak kapıdaydı.Arada bir hafifçe yerinden doğrulup dışarıyı görmeye çalışıyor sonra tekrar yerine oturuyordu.
      Tabi o oturup kalktıkça arada bir kahkahalar,alay etmeler,bağırmalar O'na yönleniyor ve o bu davranışlara tepki vermiyordu.Tepkisizliği her zaman kinden biraz farklı da olsa üzerinden geçen bakışlar O'n daki farklılığı görmeye fırsat bulamıyordu.
       "Ne bakınıp duruyorsun lan,deli!!Dışarıda görmek istediğin ne?" gibi alaycı bir bağırtı yükseldi masalardan birinden..Eflatun hiç oralı olmadı.Hakikaten neydi acaba Eflatun'u böyle tedirgin edip sürekli dışarıyı gözlemesine neden olan?Dışarıda ne vardı?Kaldırım kenarına park etmiş arabalardan,yağmurdan,kapkara bulutların kapladığı gökyüzünden,arada bir koşturarak bir yerlere giden insanlardan başka bir şey ne görünüyordu ne de görünmesi bekleniyordu.Deli bir kez daha ayağa kalkıp dışarıyı gözledi.Kaldırım önünde park halinde ki araçları taradı ve yerine oturdu.Bu sırada arabalardan birinden bir adam indi.Deli o adamın indiğini görmemişti.Kahveye doğru ağır adımlarla ilerledi.Kapıyı açıp kahveden içeriye girdi.Deli bu defa son kez ayağa kalktı.İçeriye giren siyah paltolu,siyah bereli,siyah atkı,eldiven,ayakkabı ,çorap vesaireli esmer adamın simsiyah gözlerine baktı.Siyah adam belinden çıkardığı silahını ahalinin korku ve tedirginlik dolu çığlıkları arasında bir el ateşledi.Eflatun başından vurulmuş halde yere yığıldı.Siyah hiç vakit kaybetmeden kaçtı.
     Çok geçmeden polisler kahveye geldiler.Eflatun'un cansız bedenini alıp otopsi incelemesi yaptırmak üzere adli tıp hastahanesine götürdüler.Kahvehane deki kalabalık ahaliyi de ifade vermek üzere karakola götürdüler.Ahalinin "Allah'ın delisi" demekten öteye bir şey söyleyememesi manidardı.Birbirine benzer ifadeler ardı ardına verildikten sonra ahali mahalleye geri döndü.Ertesi gün günlerden pazardı.Delinin ölümü değilse de öldürülüşü ahalide şok etkisi yarattı.Kimse günlerce kahveye gelmedi.Taa ki Hürriyet gazetesi olayın üzerinden bir kaç gün geçtikten sonra sürmanşetinden haberi enteresan bir başlıkla duyurana  kadar:
      "NİHAYET BULUNDU AMA ÖLÜ OLARAK"
       Başşlığın hemen yanında ahaliyi hayrete düşüren ve fiziki metamorfoz geçirmişçesine farklı ve tanınması imkansız "Allah'ın Delisi"nin resmi.
        Resmin sağ yanına düşülen açıklama notları ise daha da inanılmaz:
        "Kamuoyunda Zincirli Tarla katliamı olarak bilinen töre katliamının faili SİİRT'li sanayici Asarbaş ailesinin büyük babası Hüsnü Asarbaş on yedi yıl sonra öldürülmüş olarak bulundu."
         "Asarbaşın başka bir isim ve kimlikle on yedi yıl boyunca İstanbul Beyoğlu'nda bir malikanede yaşadığı,bir dizi estetik operasyonla görüntüsünde değişiklikler yaptığı ortaya çıktı"
       " Asarbaşa ait olduğu tespit edilen malikanede yapılan aramalarda ele geçirilenler arasında Asarbaş'ın bir de Vasiyet Mektubu bulundu.Kendi el yazısıyla yazdığı vasiyet mektubunda Asarbaş  Avni Yüksel adıyla kullandığı banka hesaplarında bulunan yaklaşık iki yüz milyon  Euro'luk nakit paranın ,eşit paylarla Beyoğlu,Güllepınar mahallesinde yaşayan yüz on yedi kişiye dağıtılmasını istemiş."
        "İsim listesi vasiyet mektubuna tek tek yazılmış"
         "Asarbaş'ın niçin böyle bir istekte bulunduğu henüz anlaşılabilmiş değil ancak aile biran önce paranın dağıtılmasını istiyor."
        "Polis araştırmalarını derinleştirerek sürdürüyor."
    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder