Türkcell’in kuruluşunun 20. Yıldönümü nedeniyle düzenlenen
resepsiyona katılmış Erdoğan ve her zaman ve her yerde olduğu gibi sadece
yapmakta olduğu bir şeyi, bir konuşmayı yapmış. Önce Türkcell’in işini ne kadar
iyi yaptığına dair övgüler sıralamış, Türkcell gibi nadide şirketlere ne kadar
ihtiyacımız olduğunu vurgulamış, bilişim alanında Türkiye’nin ne kadar ileride
olduğunu belirtmiş ve sözü bize, yani halka getirmiş. Hazret konuştuğu
kürsülerden bakınca öyle görüyormuş demek ki, şöyle buyurmuş: “Ciklet alır gibi
cep telefonu alıyorlar.” Kendisini
dinleyen ahalinin kafası hayli bir karışmış olsa gerek ki cümleye ne tepki
vereceklerini bilememişler. Alkışlasalar mı gülseler mi? İflah olmaz muhalif
gazeteler de konuyu bu cümleyle manşetlerine taşımışlar. Biz haberi okuyan
milyonlar içinse soru şu? Şimdi buna ne tür bir tepki vereceğiz? Gülecek miyiz,
ağlayacak mıyız? Yoksa hazret ne güzel tespit etmiş durumumuzu mu diyeceğiz?
Doğrusu biz bir şeyden son derece eminiz: Asla “çiklet alır
gibi” cep telefonu almıyoruz. Keşke alabilsek, keşke o kadar iyi olsa durumumuz
ama değil, alamıyoruz.
Konuyu derinlemesine analiz edebilmek için önce çiklet nasıl
alınır buna bir bakalım isterseniz.
Hiç birimiz genelde sadece çiklet almak için bakkallara gitmeyiz.
Bakkallar da zaten sadece çiklet müşterileri alsın diye koymaz kasanın hemen
yanı başına özenle o kutuları. Aslında çiklet müşterisi diye bir şey de yoktur.
Ciklet bize dikte edilir çoğu zaman. Usta bakkallar işin dikte kısmını pek
hissettirmese de kuruşunun hesabını bilmek zorunda olan biz, sıradan halk bunu
anlarız. Nezaketimizden olsa gerek bir şey demeyiz. Alışverişimizin üstüne
kalan kuruşların sakızla ödenmesine razı oluruz.
Bazılarımız bundan memnuniyet duyar. O basit kuruşçukların
cebimizde yitip gitmesinden korkup bakkalı para üstünü çikletle ödemeye teşvik
eder. Para üstü olarak uzatılan beş, on ya da yirmi beş kuruşluklar bu amaçla
çiklete çevrilir.
Bu çikletler bazen çocuk sevindirmek bazen de çocukları
kandırmak içindir, ki konunun asıl bu noktası temel toplumsal özümüzün
oluşmasına etki eder. Çocuğunun istediği pahalı çikolataları alarak bütçesinde
büyük delikler açmak istemeyen babalar içinde çiklet bu açıdan işlevseldir.
Çocuğa hiçbir şey almadan eve gitmektense en azından çiklet almak bile bir
şeydir. Bu durum çocuğa her ne kadar bir çikolatanın, muzlu sütün ya da
futbolcu kartlarının verdiği mutluluğu vermese de ya da çocuk beklentileri o
yönde iken küçük ve anlamsız, hatta içindekinin tatsız olduğunu bildiği minik çiklet
poşetiyle karşılaşsa da bununla teselli olmayı bilir ve bu duyguyu düzenli
tekrarlarla zamanla pekiştirir. Böylece her çocuk daha o yıllarda öğrenir
gerçekleşmeyen büyük beklentiler karşısında küçük şeylerle teselli olmayı. Daha
fazlasını istememeyi, daha azıyla yetinmeyi… Köle gibi çalışıp, asgari ücrete
talim etmeyi ama ne işverene, ne siyasilere ne de ülkeyi yönetenlere karşı
gelmemeyi… Milyar dolarlık residans inşaatlarında ailesinden, sevdiklerinden
uzak, bir sıcak çorbaya bir tatlı söze hasret gece gündüz çalışıp sonra da
onlarca metre yükseklikten yere çakılıp ölmeyi ama yine de bu işe devam etmeyi…
Birilerinin kendilerine hiç sormadan, kendileriyle hiç konuşmadan koyduğu bir
takım üretim hedeflerinin gerçekleşmesi adına yerin metrelerce altına inip,
bütün bedenini siyahlara çalan kömür madenlerinde göçük altında kalıp,
kendisine bir lokma ekmeği bile yerin 350 metre altında yediren sistemle
yetinmeyi…
Hâsılı, Sayın Cumhurbaşkanı, biz millet olarak hiçbir zaman
çiklet alır gibi cep telefonu almadık. Keşke alabilseydik. Keşke babalarımız
biz küçükken bütçelerini zorlayıp bize beklentilerimizin altında, çiklet değil
de beklentilerimizin üstünde bir şeyler getirseydi eve gelirken. Böylece biz de
bu gün daha fazlasını isteme cesaretini kendimizde bulabilirdik belki. Ama o
zaman siz başımızda olabilir miydiniz? Tartışılır. Ama merak etmeyin, size bile
şükrediyoruz! bakın gördünüz mü? Oy veriyoruz size, hem de her seçimde daha
fazla oy vererek sizi ödüllendiriyoruz; çünkü beterin beteri var, bunu
biliyoruz. Siz hiç kaygılanmayın sayın cumhur reisi, halkın adamı: Biz
çocukluğumuzda çikletlerle yetindiğimiz gibi sizinle de yetiniyoruz. Ama altını
çizmekte yarar var, biz hiç çiklet alır gibi cep telefonu almadık ve almıyoruz.