Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

25 Kasım 2010 Perşembe

ŞİDDET


     Tık...Tık...Tık...
    
     Gel...

     Geeellll...

    Tık...Tık...Tık...

    Geeeellllllll.

    "Telefonu kaldır,sekreteri ara ,kim kapının önünde ki,sor ,öğren...Ya da dur bekle, bir kaç saniye daha..."

    Kapı açıldı.

    "Bir saattir gel diye bağırıyorum kızım,duymuyor musun?" dedi patron.

    "Özür dilerim efendim,bu gün kulaklarım tıkalı, o yüzden pek az duyabiliyorum maalesef" dedi patronun muhatabı.

     Karşısında ki itaatkar ve kibar tavır karşısında yumuşadı patron,kızdığını unuttu ve ne istediğini sordu muhatabına.

    "Bence kızmalıydın.Bunlara yüz vermen doğru değil.Yarın astarını da isterler ama ne zaman isterler biliyor musun? Verecek astarın olmadığını bildikleri zaman"

    "Hayır ,o yanlış söylüyor,en iyisini yaptın.Hem kızman gerekecek bir hata yok.Üstelik kulakları tıkalıymış.Hasta olup olmadığını sor..."

      "Efendim, telefon almayacağınızı söylediniz ,ama bir bey ısrarla sizinle görüşmesi gerektiğini söylüyor.İsmini ve neden görüşmek istediğini söylemek istemiyor,özelmiş,ve önemliymiş,onu haber vermek istedim" dedi muhatap.

      "Telefonu bağlamasını söyle.Arayan önemli dediğine göre ortada önemli bir durum var."

      "Bence de telefonu bağlasın.Kim miş, ne istiyormuş arayan ,öğren.Hem bir şey kaybetmezsin..."

      "Bağla kızım,bağla.Bakalım kim miş gizemli şahsiyet " dedi patron.

       Telefon bağlandı.

      "Evet benim"

      .......................................................

      "Önce kendinizi tanıtır mısınız lütfen?"

      .......................................................

      "Hmmmmm...Öyle mi?"

       .....................................................

       "Evet..."

      .....................................................

     "Anlıyorum sizi.."

      .....................................................

      "Hak veriyorum, kesinlikle..."

       ....................................................

      "Bunlar telefonda konuşulacak işler değil.Dilerseniz sizi aldırayım bulunduğunuz yerden.Ofisime gelin,rahat rahat konuşalım."

    .......................................................

     "Buraya gelirseniz rahat rahat konuşuruz."

     .............................................................

      "Tamam.Ben adresinizi not ettim.Arkadaşlarım birazdan gelip sizi alacaklar.Bu arada bir de telefonunuzu alabilir miyim? Arkadaşlar geldiklerini size haber verebilsinler"

    ..................................................................

     "Peki ,tamam...Arkadaşlar gelince sizi ararlar sizde çıkarsınız."

    .................................................................

     "Rica ederim..Teveccühünüz...Siz sağ olun "

      Telefonu kapatıp sekreteri aradı patron:

      "Kızım ,Ali gelsin."

       "Yanlış yaptın.Bir kere adamın ayağına araba göndermemeliydin.O kim ki?Sıradan bir herif..Sonra hiç tanımadığın,yüzünü bile görmediğin bir adamı ofisine davet ettin.Hırlı mıdır,hırsız mıdır, hiç bir fikrin yok."

      "Katılıyorum.Görüşmeyi erteleyebilirdin.Bu sana sorun yaratabilir.Söylediği şey önemli olabilir ama senin için değil,onun için önemli..."

      "İkiniz de çenenizi kapatın.Adam yanlış yapmadı.Burası dağ başı değil. Altı üstü basit bir görüşme olacak.Hem konu önemli bir konu. Alevler başlar başlamaz üzerine su dökmezsen sonra yangın olduğunda altından kalkamazsın."

     "Bence doğrusu şu:Önce Ali adamı bir soruştursun.Eğer sakat bir durum yoksa adamı buraya getirsin.Her şeye rağmen tedbirli olmakta...."

     Tık...Tııkkkk....

     "Geeellllll"

     Kapı açıldı ve Ali saygılı bir biçimde içeriye girdi:"Beni emretmişsiniz efendim."

     "Aliyi karıştırma bu işe.Ali senin şöförün,bu işlerden anlamaz...Sakın Aliyle konuşma"

     Patron kısa bir süre düşündü ve önünde duran kağıdı Ali'ye uzattı.

     "Bu adrese gideceksin Ali.Adamın ismi ve telefonu orada yazıyor.Buraya getireceksin O'nu.Gelirken de bana sigara al." dedi patron.

     " Derhal efendim" dedi Ali.

     "Ha,Alii ,unutmadan,malum hava yağmurlu,dikkatli git gel olur mu?Bir de sekreteri bana çağırıver giderken..."

      "Peki ,efendim.." dedi Ali.

       "Bizi dinlemiyorsun.Kafana göre hareket etmek sana zarar verecek."

       "Yanlış yaptın,farkındasın değil mi?"

       "Yanlışını hala düzeltme şansın var.Ara Ali'yi,gitmesin.Başına...."

       Tık...Tık...Tık....

      "Gel"

      Kapı açıldı ve sekreter: "Beni emretmişsiniz efendim"

     "Kızım az önce sormayı unuttum,kulaklarım tıkalı demiştin,hayırdır,hasta değilsindir umarım."

     Sekreter kız gülümsedi. Bu ilgi ona çok başka anıları hatırlatıyordu.Annesiyle olan anılar...Dokuz yaşındayken kaybettiği ve bir an olsun içinden atamadığı annesini...

     "Bilmiyorum efendim,ama şu an daha iyi hissediyorum.İlginize çok teşekkür ederim.."dedi sekreter.

     Patron böyle davranmayı seviyordu.Çalışanlarına karşı duyduğu suçluluğu bir nebze olsun hafifletiyordu bu söylemler.Suçluluk duyuyordu, evet.Çalışanlarıyla arasında ki eşitsizliğin farkındaydı.Alabildiğine bastırıyordu bu duygularını.Kurulu düzen vicdanını bastırmasına yardım ediyordu.O diğer patronlar gibi değildi.Çalışanlarını sever ,korur,onlara karşı kibardır,"bakın işte" sağlık sorunlarıyla bile ilgilenir,paraya ihtiyaçları olduğunda ikiletmez;O'nun patronluğunun iyilikleri saymakla bitmezdi ve fakat gel gör ki bastırıla bastırıla tulum olmuş bir duygu,"eşit olmadıkları" duygusu -aslında bu bir gerçek- ruhunun derinliklerinde bazen hareketleniverir,göz kapaklarının arkasında,bazen rüyalarında  ansızın karşısına dikiliverirdi. İşçilerine karşı gösterdiği bu al-i cenaplığın nedenlerinden küçük bir kısmı bu duyguyla ilintiliydi.

    "Tamam kızım,ben iyi olup olmadığını merak ettim.İyi olmana sevindim." dedi oldukça babacan bir tavırla.

    "Teşekkür ederim efendim,ilginiz için..Sağolun"

     Sekreter çıktı.

      "Bunları tepene çıkaraksın bu gidişle.Bir türlü anlayamacaksın değil mi: İyilikle iyi olunmaz.Kötülükle iyi olunur."

     "Sen ona bakma.Sen doğrusunu yaptın."

      "Saçmalama!Doğru falan değil. Görmüyor musun daha bir kaç hafta önce Salim ustanın yaşadıklarını.İşçileri adamı satıverdiler.Adam iflasın eşiğinden döndü.Salim Usta işçileri için neler yaptı bilmiyor musun?Bunlara iyilik iyi gelmez.."

      "Ben ikinize de katılmıyorum.Hayat bu adamın kendisinin.Dilediği gibi yaşar.Serbest bırakın.Özgürlüğüne karışmayın adamcağızın."

       "Aslında bu kadar çok ilgilenmen doğru değil."

       "Bak,sen onları dinleme.Bu hayatta eninde sonunda iyiler kazanır,kötüler kaybeder.Kazanan tarafta yer almak istiyorsan iyi olmalısın.Belki sana gelecekte ihanet edecekler,iyiliklerini görmezden gelecekler.Olsun.Sen iyiliğini muhafaza ederek yaşa hep."

       "Sen onlara iyi davranmıyorsun...Sen onlardan korkuyorsun."

       "Sadece aranızda ki eşitsizliği meşrulaştırmaya çalışıyorsun.İyi olmaya çalışmanın nedeni bu."

       "Hayır neden sadece bu değil.Başka nedenlerde var.Senin yaklaşımın bu.Onları ne kadar severmiş gibi görünürsen ve bunu onlara ne kadar iyi hissettirirsen hepsi sana bağlı olur,ve daha iyi çalışır"

       "Senin diğer patronlardan bir farkın yok aslında.Onlar ellerinde sopa,ağızlarında küfürle başkalarını sömürüyorlar sen iyi gibi görünerek sömürüyorsun.Sonuçta hep birlikte sömürüyorsunuz."

       "İyi değilsin.Bunu sende biliyorsun."

        "Aldırma..Meyve veren ağaç taşlanır.Sen yoluna devam et."

        "Başardıklarını bir düşün."

        "İyi de olabilirsin kötü de olabilirsin.İnsansın."

        TIK TIK TIK...
    
        .................................................................

       TIK TIK TIK....

       Geeeelllll!

      "Efendim telefonunuza cevap vermediğiniz için kapınızı çalmak zorunda kaldım, emrettiğiniz kişi geldi,alayım mı odanıza" dedi sekreter.

        Başını indirip kaldırarak cevap verdi patron.Kaşları hafif çatık,gözleri azıcık kısık,dudakları birbirine yapıştırılı,alt dudağının iç kısmı dişlerinin arasında....

       Birazdan içeriye ortadan biraz daha kısa mı yoksa uzun mu olduğu muamma bir adam girdi.Patronla el sıkıştılar ve patronun gösterdiği koltuğa oturdu adam.

      "Hoş geldiniz" dedi patron.

      "Hoş gelmemişe benziyor.Sen bu adamdan kork.Baksana herifte ki..."

      "Hoş bulduk"

      "Size ne ikram edebilirim?" diye sordu patron...

     "Neden sürekli her gelene bir şeyler ikram etmek zorunda hissediyorsun ki kendini? Bunu isteyerek yapmadığını biliyorsun değil mi?"

     "Geçen gün Hamdiye kendini överken bunu kullandın.Hatırladın mı?"

     "Sen isteyerek ya da severek ikram etmiyorsun.Çünkü bunu hiç düşünmedin.Etrafta gördün ve aldın.Düşünmeden yaptıkların sana ait değildir."

     "Eğer zahmet olmayacaksa çay alabilirim." dedi adam memnun bir ifadeyle.

     "Zahmet olmayacaksaymış.Sanki çokta umrunda zahmet olması."
  
     "Çayı getirene söyle sen onu."

     "Gerçekten zahmet olacağını düşündüğü için mi böyle söyledi acaba?"

     "Hadi artık,sor şu adama geliş nedenini,çay gelene kadar konunun bir kısmını halletmiş olursun"

     Patron burjuva burjuva gülümseyerek konuşmaya başladı:

    "Telefonda bahsettiğiniz konuyu ben biraz daha açmanızı rica edeceğim sizden.Malumunuz ,sebeb-i ziyaretiniz biraz da bunun için"

     "Evet...Aslında "evet" diyerek söze başlamayı sevmiyorum.Bir cümlenin başlangıcında "evet" kelimesi ne kadarda gereksiz.Birilerinden kaptım sanırım.Malum toplumumuz evet kelimesiyle söze başlayanlarla dolu."

    Patron şaşırmıştı.Bu açıklamanın ne gereği vardı şimdi.Söze nasıl başladığı sanki çok umrundaydı.

    Adam konuşmasını sürdürdü:

    "Bir kaç hafta önce evimizde ailemle otururken aklıma kızımın son zamanlarda değişen davranış biçimleri geldi.Cep telefonunu elinden düşürmemeye başlamıştı kızım.Eskiden günlerce şarjsız bir şekilde gezdirdiği telefonun artık hiç şarjı bitmiyordu.Haydi,onu geçtim,artık yanından bir an bile ayırmıyor.Sürekli birilerine mesajlar yazıyor.Tabi bu durum da benim ve annesinin dikkatimizden kaçmıyor.Biraz araştırınca olayın sizin oğlunuzla alakalı olduğunu anlayıverdik." dedi adam ve patron sözünü kesmese hikayeyi baştan sona anlatıverecekti sanki.

     "İnanır mısınız?Aynı şey benim oğlum içinde geçerli.Ama biz sizin gibi araştırma gereği hissetmedik tabii"

     "Neden ?Hiç düşündünüz mü?" dedi adam ve azıcık bir süre düşündükten sonra "sizin kızınız var mı?" diye sordu.

      "Yok de..Yok de..Gel sen beni,bizi dinle yok de...Kızın var mı diye soruyor sana."

     "Evet " dedi patron."Bir oğlum bir kızım var.."

     "Peki,aynı durum kızınızda olsaydı yine araştırma gereği hissetmeyecek miydiniz?" diye sordu adam.

      "Hadi bakalım.Cevap verde görelim.Bizi dinlemedin,muhatap olduğun sorulara bak."

     "Ne vardı yok deyiverseydin."

     "Bilmiyorum" dedi patron.

     TIK TIK TIK TIK...

     Çaycı içeriye girip çayları bırakıp çıktı; bu arada onun girmesiyle  oluşan  sessizlikten  içeride özel konular konuşulduğunu sezinlemişti.

      "Bilmiyorum cevabı aslında evet biliyorum cevabına yakındır.Aynı olay kızınızda olsaydı arastırırdınız bence."

      Adam doğru bir saptama yapmıştı.Patron böyle düşündü.Ve savuşturmak için:

     "Konuya dönersek..."

      "Konu şu.Sizin çocuğunuzla benim kız bir süredir konuşuyorlar.Ve bu durum bizi rahatsız ediyor.Bunu bir şekilde halletmemiz lazım." dedi adam.

      Patron durdu.Ne demek istemişti acaba halletmemiz lazım derken?

      "Daha açık konuşur musunuz lütfen,nasıl halledebiliriz?" diye sordu patron.

      "Sizde takdir edersiniz ki böyle bir ilişki için henüz çok gençler.Önlerinde zorlu süreçler var.Bitmesi gereken okullar var.Siz oğlunuzu üniversiteye yollamak istiyor musunuz bilemiyorum ama ben kızımı sonuna kadar okutmakta kararlıyım.Bu yüzden bu ilişkinin medenice bitirilmesi lazım.Ben bu konuda kızımla konuşacağım.O'nu ikna edebileceğime inanıyorum.Sizden de ricam oğlunuzla konuşup ,böyle bir ilişkinin her ikisi içinde doğru olmadığına O'nu ikna etmeniz."

        Patron duraksamıştı.

        "Benim söyledikleriniz hakkında her hangi bir malumatım yok.Ama endişeleriniz de size hak veriyorum.Şu an çok gençler henüz.Zamane gençleri olduklarını da unutmamak lazım."

        Adam gülümsedi.Galiba patronun bu sıcakkanlı yaklaşımından hoşlanmıştı.Daha fazla mantığına hitap etmeliydi:

       "Buyurduğunuz gibi,zamane gençleri efendim.Ama "genç"ler nihayetin de.Yaşam konusunda tecrübesizler.Ebeveynleri olarak bize düşen kötü tecrübeler yaşamamaları için elimizden geleni yapmak.Tabii bunu yaparken de onları kırmadan,üzmeden;kişiliklerine,özgüvenlerine zarar vermeden yapmak."

      Adam çok mantıklı konuşuyordu patrona göre.Akıllıca cümleler seçiyor ,yüz ifadeleri ile kurduğu cümleler birbiriyle çelişmiyordu.Tanışıklığı biraz daha ilerletmek için özel bir soru sordu:

    " Kızınızla oğlum aynı sınıftalar mı?"

     "Hayır efendim.Aslında aynı okulda da değiller."

      Sevinmişti patron.Oğlunun bu aşktan kurtulması daha kolay olacaktı.

      "Ben kızımın öğretmenleriyle konuştum.Onlar da konuşacaklar kızımla. Aslında şöyle demem daha doğru,hareket tarzımızı birlikte belirleyip ona göre davranacağız"

      Patron adama her cümlesinde şaşırıyordu.Kızını bu kadar ince ince düşünmesi hoşuna gitmişti.Kendisine de yol göstermişti böylelikle.Acaba ne iş yapıyordu bu adam.

     "Bağışlayın,merakımdan soruyorum,ne işle meşgulsünüz acaba?"

    "Çalışmıyorum.Yani emekliyim." dedi adam.


     Telefonu çaldı.Adam telefonla konuşmak üzere izin isteyip dışarıya çıktı.Patron odasında yalnız kaldı.

     "Şimdi sen bu adamın iyi niyetli güzel bir adam olduğunu düşünüyorsun değil mi? Değil..."

     "Nasıl söyleyeceksin oğluna bunu?"

     "Sen sevmedin mi gençken?

     "Kabul etmeyecektir muhtemelen.Üstüne gidersen de kara sevda doğar"..

      "Bunu ona söylemen bile çok saçma."

      "Sakin ol,"
    
      "Endişelensen iyi olur.Adamın uysallığına aldanma,eğer kızı direnirse bu uysal tavrı göremeyeceğinden emin olabilirsin.."

     "Saldırganlaşacaktır.Şu an kızından gelecek reaksiyonu bilmiyor"

      "Yanlış yaptın oğlunla konuşacağını söylemekle"

      "Mesele çözülmezse emin ol bu kibarlıktan eser kalmayacak"

     "Evet...Bence de...Çok yumuşak davranma bu adama..Üste çıkmaya çalış.Biraz kaba davran.Göz dağı ver."

     "İyi olduğuna inanıp seni ezmeye kalkmasın..Azıcık,en azından gerektiğinde kötü olabilirmişsin gibi davran."

     "Birazcık kabalaşacaksın hepsi bu"
    
     "Onları dinleme.Nasıl göründüğün değil nasıl olduğun önemli."

      "Diş göstermene gerek yok.Hem diş gösterirsen ona göre davranır.Bırak dişlerin olduğunu bilmesin.Dişlerini kullanacağında bu onun tedbirsiz yakalanmasına neden olacaktır."
    
      "Hepiniz adamı düşmanlığa sürüklüyorsunuz.Onun içini karartıyorsunuz.Bırakın adam bildiği gibi davransın."

       TIK...Tık...Tı...

       Gel denmesini beklemeden adam kapıyı açıp ,içeriye girdi.Yüzünde o kadar neşeli,o kadar rahatlamış, o kadar ki;bütün dertlerinden kurtulmuş bir ifade vardı ki...Yüz kasları gevşemiş ve esnekleşmiş,hareketleri hızlanmış,silüetinde ki ağırlık neredeyse kalkmıştı.

     "Efendim,anlatacaklarıma inanamayacaksınız" dedi adam.

     Sesinin rengi bile değişmişti adamın.Patron merakla sordu:"Noldu efendim?"

     "Arayan tahmin ettiğiniz üzre eşimdi.Mesele hallolmuş.Bizim müdahil olmamıza gerek kalmamış."

    Patron bir şey anlamamıştı.Fakat sevincinin kızıyla ilgili olduğu belliydi.Bir evladın bir babanın hayatında bu kadar büyük bir alan kaplamasına doğrusu şaşırmıştı.

      "Nasıl efendim"

       Kibarlık yarışına girmiş gibiydiler.

       "Efendim,oğlunuz bu gün kızımla görüşmüş.Ve kendileri,kendiliklerinden bu yanlış ilişkiye noktayı koymuşlar"
  
    Sevinmişti patron.Rahatlamıştı.Oğluyla bu güne kadar hiç konuşmadığı patronca mahrem bir konuda konuşmak derdinden kurtulmuştu.

     "Sevindim efendim" dedi.
    
     Bir çay teklifinde daha bulundu.Aslında adamın biraz daha kalmasını sağlamak için yapmıştı bunu.Konuşmak istiyordu.Adamın ciddiyetine ve ailesine karşı gösterdiği bu sıcak ve yakın alakaya içinde bir saygı ve huşu oluşmuştu.

     "Teşekkür ederim, eğer zahmet olmayacaksa bir çay daha alabilirim " diye karşılık verdi adam.

      Patron da adam da odada ki havadan memnundular. Gerçek kişiliklerini ardına sakladıkları kibarlık,nezaket içeride ve içlerinde nezih bir ortam doğurmuştu.

     "Sor bakalım,haydi sor, şu kibarlığının arkasında saklanan gerçek kişiyi görmek için bir şeyler sor"

     "Sor sor,evet, tavırlarına hayran kaldığın şu zavallı adam,kızının gönül ilişkisi için buraya kadar gelmiş kibar adam gerçekte nasıl bir kişilikmiş,sor ve öğren.."

     "Efendim, her istenmedik olaydan güzel şeyler doğabilir.Bu istenmedik olayda sizinle tanışmamı sağladığı için bununda arkasında bir hayır olduğunu düşünüyorum şimdi." dedi patron yumuşakça.

     "Bil mukabele" diye cevap verdi adam.

      "Merakımı bağışlayın,size bir şey sormak istiyorum " dedi patron.

      Tık...Tık...TIk...

     Çaycı içeriye girdi.Yine içeride patron ve adamın sustuğunu görünce içinden " yok yok ,kesin çok özel bir konu konuşuluyor burada" diye geçirdi. Çayları bırakıp çıkana kadar bir kelimecik bir şey konuşulmamasının ve patronun gözlerinde ki sabırsızlığın bu hislerini kuvvetlendirdiğini düşündü.Nihayet çıktı.

    "Sormak istediğim şu efendim,eğer olay bu şekilde gelişmeseydi ve bende size beklediğiniz yanıtı vermeseydim ne yapardınız?"

     "Şimdi göreceksin karşında ki bu kibar adamın gerçekte ne olduğunu"

     "Biraz dan o kibarlık maskesi düşecek"

     " Bakalım efendiliğini muhafaza edebilecek mi?"

     Adam kısa bir süre düşündü.Yanıtı kafasında hazırdı ama yine de hem cümleleri toparlamak hem de karşısında kine çok önemli bir soru sorduğu havasını vermek için bir süre bekledi.

   "Efendim,açık konuşmak gerekirse hepimiz biliriz ki aşkın gözü kördür.Aşk doğru ya da yanlış dinlemez.Hele bir de konunun muhatabları geç iseler onlara doğruyu anlatmakta zorlaşır."

     Patron ilk kez bu cümleleri ilk kez duyuyormuş gibi sanki :"çok doğru ifade ettiniz efendim" dedi ve "sizi dinliyorum" anlamında sustu.

     "Bu konuda sorumlu bir baba olarak kızımın yaşadığı ilişkinin yanlış olduğuna karar verdim.Ve bu yanlışın düzelmesi için üzerime düşen sorumluluğu yerine getirmek istedim.Bunun için sizden ve kızımın öğretmenlerinden yardım istedim.Bazı babalar çok büyük yanlışlar yapıyorlar bu konularda.Hemen şiddete başvuruyorlar.Ama şiddet hiç bir şeyi çözmeyeceği gibi çocuğunuzun ruh dünyasınada çok büyük zararlar verir.Hem şiddetle bir meseleyi çözmek tembellik,korkaklık,mücadele etme yürekliliğine sahip olmamak demektir.Karşınızda ki insandan daha güçlü olabilir ve O'nu cebirle hizaya getirebilirsiniz.Aslında hizaya gelen falanda yoktur ortada sadece iğrenç bir biçimde bastırılır duygular.Yani kendinizi meseleyi çözdüğünüz konusunda kandırmanızdan başka bir işe yaramaz.Ama mücadele demek karşınızda kini doğruya ikna etmek demektir.Doğruya da doğru bir şekilde ikna edilirse ulaşılabilir.İşte bu yüzden, eğer olaylar böyle gelişmeseydi,siz yardım etmek istemeseydiniz, örneğin,kızım bana direnseydi yapacağım şey bana göre yanlış olan bu ilişkinin, yanlışlığını ona anlatmaktı.Başka da elimden bir şey gelmezdi..."

     Çayları bitmişti.Adam izin istedi.Tanıştıklarına memnun olduklarını defalarca tekrarladıktan sonra patron adama kartını verdi ve adamda tekrar görüşmek ,bundan sonra ki yaşamlarında bir dost olarak arada bir buluşmak istediğini söyledi.Neticeden ikiside memnundular.

   Patron adamı arabaya kadar geçirdi.Ve ilk kez mesai saati içerisinde hem kızını hem de oğlunu arayıp,hal hatır ederek çocuklarını şaşırttı....
    
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder