Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

23 Haziran 2011 Perşembe

YÜZLEŞME




      Çoğu Türk genci gibi, iğrenç bir yapının beslemesiyim ben de. İnsan olduğumu hiç hissedemeden , düşünme yetimi yıllar yılı kullanamadan yaşamış zavallı bir Türk bireyiyim. Cinsiyetim ve gereklilikleri üzerinde bile herhangi bir his sahibi değildim.

       ***

      Geldiğim noktada ihtiyaç duyduğum tek şey geçmişimle dobra dobra yüzleşmek. Kim ,nerede bana ne yaptıysa tüm detaylarına kadar ortaya dökmek,tartışmak ve bilincimin derinliklerinde yaşayan , bu yetmezmiş gibi bu günkü yaşamıma,insanlığıma,düşüncelerime,anlayışıma,vizyonuma tesir edip beni ruhsal hastalıklı bir mikrop haline getiren  viral anılardan sonsuza dek kurtulmak,kurtulmaya çabalamak. Çünkü ben artık çok iyi biliyorum ki kendimden hiç ama hiç memnun değilim. Bunda suçun sadece bende,kendimde olduğu zırvalarını reddediyorum,buna inanmıyorum.Hayatımı şu bulunduğu noktaya tek başıma sürüklemedim,bu apaçık bir gerçek. Birilerinin papağan gibi tekrar ettiği , önüne gelen hastalarına içinden çıktığı yapıya uyarlamak üzere telkinler ve ilaçlar veren "uzman/psikolog yardımı" tavsiyelerinin de hiç bir şekilde çare olmadığını gördüm,yaşadım, anladım. Benim için tek dönüş, bütün benliğimi en ince detayına varana kadar inşa etmiş olan geçmişimle ve o geçmiş içinde yaşadıklarımla  yüzleşmek. İşe yarayacak mı, kendimi insan  olmaya doğru evirebilecek miyim," evet ,zor oldu,ama değdi,artık insanım:)" diyebilecek miyim sonunda bilmiyorum ama insan olmak için her şeye değer bence.

       ***

      Dünyanın bütün çocukları gibi muhteşem yeteneklerle, yüksek bir enerjiyle dünyaya gelmiştim oysa. Dünyaya gözlerimi açar açmaz bütün güzelliklerimi törpüleyen ve bütün çirkinliklerini ruhuma serpiştiren bir toplumsal yapıyla karşılaştım. İnsanın en temel niteliklerinden biri olan adaptasyon gözlerimi gerçeklere karşı öyle kapamıştı ki, şu okuyacağınız cümleleri bir an bile düşünemeden yıllarca yaşamışım ben. Üstelik kendimi bir halt zannederek,kendimle övünerek,mutluluk pozları vererek,hayatı toz pembe algılayarak. Bir bakmışım ki, ben yokmuşum aslında. Ben diye bir şey yokmuş. Ben sadece içinde yaşadığım toplumun bir kölesiymişim. Toplumun amacı beni eğitmek ,adam etmek,bana vasıflar kazandırmak vs filan değilmiş.Benden beklentileri sadece onlara köle olabilmemmiş. Onlara köle olabildiğim ölçüde sevmişler,beğenmişler beni. Kendim olabildiğim ölçüde de nefret etmişler,dışlamışlar,sevgilerini esirgemişler, ve daha nice ruhsal işkenceler.

     ***

    Bu yazıda ki cümlelerin muhatabı "Hrant Dink"in eşinin ifadesiyle "bir bebekten katil yetiştiren" sistemdir. Sistem sadece ihtiyacı kadar kişiyi katil yapmış geriye kalanları da bir hiç haline getirip bırakmıştır,benim gibi...Sistem sadece siyasal olan değildir. Bu sistemin beslediği,yaşattığı,iş verdiği,aş verdiği, giydirip kuşattığı,hastanesinde tedavi edip okulunda okuttuğu;hasılı yaşam direklerini sistemin çatısı altına dayamış tüm bireylerdir.Sistem bu sistemi kuran ve yaşatan herkestir. Heba ettikleri sadece benim yaşamım değildi,bunu biliyorum,her an görebiliyorum çevrede. Nice eşsiz cevherler kendilerini bulmamak üzere kaybettiler.

      ***

      Öğretmen olabilmek için hiç bir ön koşulun aranmadığı,örneğin;insanlık,iyilik,erdemlilik,zeka,ahlak vs, sınav sisteminde başarılı olan tüm gerizekalı,idiot,embesil ve psikopatların da öğretmen olabildiği bir eğitim sisteminin bedbaht bir öğrencisi olmamla başladı bir çok şey. Okula başlar başlamaz fark ettiğim ve daha sonra da defalarca sayısız örnekler vesilesiyle perçinlediğim ilk önemli düşüncem şuydu: Herkes öğretmenlere saygı duyulmasının zorunlu olduğundan bahsediyordu ,bunun için her yerde büyüklerden nutuklar dinliyorduk ama ben öğretmenlerimde saygı duyulacak bir yan bulmakta zorluk çekiyordum. Henüz yedi yaşında , parmak kadar bir çocukken gürültü yaptığımız için bizi falakaya yatıran bir pezevengin nesine saygı duyacaktım ki. Öğretmenler odasında fosur fosur sigara içen, sonra sınıfa gelip çeşitli vesilerle bize küfreden ve elimize kalın tahta sopalarla abanan ,acıya dayanamayıp elimizi geri çektiğimizde hedef gözetmeksizin sopayla kafamıza gözümüze dalan kompleksli bir kaltağın nesine saygı duyacaktım acaba . Öğretmenler alenen bu işkenceleri bize yaparken toplum onlara her mekanda "hocam" diye hitap ediyordu. Tanrı cezalarını versin, bu gün kendim için en nefret ettiğim lakap "hoca"dır. Hoca benim çocukluğumda ve ergenliğimin ilk yıllarında "şiddet"in bir temsilcisiydi. Uyguladıkları şiddet sadece fiziksel olarak kalsa iyiydi. İşin duygusal boyutu ve sonuçları çok daha vahimdi ve vahimdir.

      ***

        Henüz bir kaç yaşındaydım. Ailem de sigara içen kimseler yoktu. Aile dışındaysa sigara içmeyen. Ailem beni girdikleri ortamlarda sigaranın etkilerinden koruyacak akılsal ve pedagojik olgunluğa sahip değildi. En yakınımda sigara içen birey dayımdı. Dayım sigarayı paket paket değil fabrikasıyla içerdi. Sabah uyandığı anda  ilk yaptığı iş birbiri ucuna ulayarak sekiz on sigara içmek olurdu. Bu tuhaf sigara fetişizmi akşama kadar sürer ve ben küçücük bir çocuk olarak ,gün içinde defaatle onu izlerken şaşkınlığa düşerdim. Oysa dayım çok kabaydı çevresindekilere karşı. Bunun için onu suçlayamam çünkü çevresinde nezaket ya da kibarlık sözcüğünün anlamını bile, bilen hiç kimse yoktu. Hiç kimseye değer vermeyen,en yakınlarına olabildiğince kaba saba davranan dayımın sigaraya karşı duyduğu bu tutkuyu anlamakta zorluk çekerdim.Ne vardı o otçul çubuklarda ki dayım gibi birini bile kendisine bağlamayı başarıyordu.Dayım 52 yaşındayken,geçen yıl akciğer kanserinden öldü. Kanser olduğunu duyduğunda hastalığına hiç aldırış etmedi.Yüzünde ölümcül hasta olmasına karşılık hiç bir endişe ya da korku ifadesi görmedim. Kanser olmanın onun için tek olumsuz anlamı vardı: Sigarayı bırakmak zorunda olmak. Bırakamadı. Sadece hastanede yattığı bir kaç haftalık süreçte mecburen içemedi.Eve geldiğindeyse içtiği sigara adedini azaltmakla yetindi:Dört paketten iki pakete.

       Bir gün dayımın paketlerinden ,gizlice  bir kaç sigarasını aşırdım.Bunun yanlış ve kusurlu bir davranış olduğunu bilmiyordum.Aşırdığım sigaralar tükendikçe bu alçakça işi tekrar yaptım.Yaptığım bu şeyden hiç kimseciklerin haberi yoktu.Hiç bir şeyin sonsuza kadar gizli kalamayacağını,en gizli işlerin bile muhakkak bir gün açığa çıkacağını düşünemiyordum.Çocuktum.Sekiz yaşındaydım henüz.

      Ve ,annem yaşadığımız evin bodrumunda , bir karton kutunun içine sakladığım izmarit ve külleri bulduğunda günlerden pazardı ve pazar bizim banyo günümüzdü. Saçlarım köpüklüydü ve göz yakmayan şampuanları almaya babamın maaşı yetmiyor olduğundan gözlerim sımsıkı kapalıydı. Önce sokak kapısının büyük bir hışımla açılıp ardından süratle çarpıldığını duydum.Gelen annemdi ve tanıdık bir hışımdı bu.İçtiğim sigaraları yakalamış olması ihtimali beni bir an için hoplatmıştı.Yüreğimin ağzıma geldiğini, ödümün patlayacak gibi olduğunu, içimin büyük bir korkuyla dolduğunu bu gün gibi hatırlıyorum ve işin kötüsü o an annemin hışmından sığınabileceğim hiç kimse yoktu, ben sekiz yaşındaydım.Başıma geleceklerden bu kadar korktuğuma göre daha önce defalarca bunu yaşamış olmalıyım , ki defalarca yaşadım. Banyonun kapısı kırılacakmış gibi açıldığında ellerim saçlarımın üzerinde , gözlerim sımsıkı kapalı, ayakta  ve korkuyla bekliyordum. Bir el incecik kollarımı kavramış, bir kaç kesici diş derimi ezmeye başlamıştı. "Annem işe ısırarak başladığına göre çok sinirlenmiş olmalı. Eğer bu kadar sinirlendiyse ,vah halime.Uzun sürecek bir dayağa hazırlanmalıyım" diye düşündüm. Ardından sırtımda hissettiğim güçlü bir şaplağın tesiriyle başımı banyo duvarına çarptım ve yere düştüm. Birbiri ardına yumruk ve tekmeler çıplak vücuduma isabet ederken büyük bir suç işlediğimi düşünüyordum. O an annemin söylediği sözleri ,ses tonunu banyonun içinde yaptığı yankılı haliyle hatırlıyorum."Ulaann ,eşşoğlu eşşek, seni ben bunun için mi doğurdum." diyordu annem.Kaç dakika sürdü,ne kadar canım yandı, nerem morardı ve kanadı bilemiyorum. Ama çocuk ruhum çok yaralanmıştı. Dayak bitince saçımı duruladı annem. Üstümü giyindim. Kapının önüne çıktım. Düşünmeye çalıştım.Kanımca bana yapılanın bir telafisi yoktu. Sekiz yaşındaydım ve o olaydan sonra,sık sık yaşadığım her bu tür olaydan sonra olduğu gibi o evde yaşamaya nasıl devam edebileceğimi düşünüyordum. O an orada, eğer gidebileceğim bir yer olduğuna inansaydım hiç tereddüt etmeyip gideceğimi bu gün gibi biliyorum. Sekiz yaşındaydım ve o yediğim dayak için şikayet edeceğim hiç bir yer yoktu. Çok acıdım kendime.

        Sigara içmeyi hemen kestim. Ama bu kesiş bilinçli bir kesiş değildi. Yaşadığım şeyi bir kez daha yaşamayı göze alamazdım. Sekiz yaşımın ilk günlerini yaşıyordum. Sigarayı ilk kez büyük bir korkuyla o zaman bıraktım. Ama sigaranın beni bırakmadığını çok iyi biliyordum. O içimdeydi. Bir gün gelecek annem ve babamın öfkelerinin bana işlemeyeceği zamanlar olacak ve ben yeniden, özgürce sigara içmeye başlayacaktım. Lise birinci sınıfa gelene kadar bir tek bile sigara içmedim. Liseye ise sigarayla başladığımı anımsıyorum.

       Annemi bunu yaptığı için suçlayamıyorum çünkü o da babasından aynı şeyi görmüştü. Dedem dayımı,okul günlerinde sigara içerken yakalayıp , odaya kitleyip öldüresiye dövdüğünde , kapının önünde olanları izleyen ve içeriden gelen sesleri dinleyenler arasında annem de varmış. Ve annemde o zamanlar onlu yaşların başında bir çocukmuş.

       Bu gün benim çocuğum olsa ve ben onu sigara içerken görsem,tabi ki onların bana yaptığını ona yapmam da, önce kesinlikle çok iyi düşünürüm. Yapacağım herhangi yanlış bir davranışın ona sigarayı bıraktırmayacağını bildiğim gibi onu daha da tiryaki edeceğini bilirim. Kendimden bilirim bunu.

       O olayın üzerinden yıllar geçti. Zihnimde dün olmuş gibi duruyor ama . Sık sık o an gözlerimin önüne gelip düşüncelerimden geçiyor. Ve ben sigarayı bırakamıyorum şu an.Annem bırakmam için bana öğüt veriyor. O gün o dayağı atacağına karşısına alıp insanca konuşsaydı , kesinlikle kendimden emin bir vaziyette söylüyorum bunu, ben bu gün sigara içiyor olmazdım. Kesinlikle ve kesinlikle.

       ***

       Daha anlatılacak sonsuz sayıda anı varken zihnimde şimdilik bu kadarıyla yetinip , gitsem iyi olacak. Bunları anlatmak yordu beni.Ama iyi oldu.Hafiflemiş hissettim kendimi.Galiba daha çok hafiflemeye ihtiyacım var.Bütün ruhsal ağırlıklarımı atmam gerek.Bunu başarabilir miyim bilmiyorum..Ama o kahrolası geçmişle sonuna kadar , açıkça yüzleşmeye kararlıyım. Hayatımın geldiği nokta da ne kadarı benim suçum ne kadarı değil bilmeliyim.Bu sanırım en iyisi...

1 yorum: