Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

20 Kasım 2010 Cumartesi

ÇAYCI DEYİP GEÇMEYECEKSİN...


       Çaycı içeri girdi ve sordu:
       Nereye bırakayım abi?
       Cevap alamayınca önümde duran masaya bıraktı ve çıkıp gitti.
       İlginç çocuktu.Uzun zamandır çay ocağında çalışıyordu.Gepegençti.Ona yardım etmeyi hep istemişimdir.Ama tembelliğimden hiç bir şey yapmadım onun için.
      Bir keresinde yine bana çay getirdiği bir esnada hayatıyla ilgili çeşitli sorular sorma fırsatı bulmuştum.Kaçamak cevaplar vermesi beni endişelendirmemişti.Ama bir sorunu olduğunu biliyordum.Ama rahattım.Sonuçta benim sorunum değildi.Merakım sadece onunla ilgileniyormuş gibi görünmektendi.Bunu yaptığımda kendimi iyi hissediyordum.Sanki dünyaya karşı duyarlıymışım gibi davranmak bana iyi geliyordu.
    Onunla ilgili asıl olayları ustasından dinledim bir sabah.İşte o andan itibaren bizim genç çaycıyla gerçekten ilgilenmeye başlamıştım.
    Erken gelmiştim ofise.Evden kahvaltı etmeden ayrılmıştım.Bunu seviyordum.Ne zaman kahvaltı etmesem çay ocağına uğrar bizim çaycının ustasından hem çeşitli dedikodular dinlerdim hem de taze,sıcak simitlerinden atıştırırdım.Eski bir arkadaşımın söylediği gibi:Bir bardak çay ve simitten daha güzel ne olabilir ki?Tabi ki hiç bir şey...İşte böyle bir kahvaltı seramonisinde bizim çaycının ustasıyla laflıyorduk.Bizim çaycı o gün izinliymiş,gelmemiş.Ustası şikayet etti bu durumdan.Ustası gerizekalının tekiydi aslında.O kadar sistemsiz ve gelişigüzel çalışıyordu ki...İşinden iğrenmemesi mümkün değildi.Zaten bu işi isteyerek yapmadığıda belliydi.Diğer bir sürü yurttaş gibi o da sadece midesini ve evinde ki mideleri doldurmak için bu işi yapıyordu.Bunu kendisi söylüyordu:"Vallahi ,billahi,tillahi eğer aç kalmayacağımı bilsem bir dakika yapmam şu işi"
    O sabah hazır bizim çaycı işe gelmemişken onunla ilgili konuşmak istedim ustasıyla.Ustası sanki sadece kendisinin bildiği bir sırrı ilk kez birine açıklıyormuş gibi ,kendisini olabildiğince kasarak,olabildiğince yavaş ve sessiz konuşmaya çalışarak ve içeriye birileri girdiğinde konuyu değiştirerek anlatmaya başladı.O anlattıkça ben önümde ki simitleri parçalarcasına yiyordum.Mevzu bittiğin de kaç çay içtim,kaç simit yedim,başka şeyler yeyip içtim mi ,ne ben bilebildim,ne de usta...Korkunç gerçeklerdi bunlar.Bir filmde izlemiş olsaydım filmi saçma bulurdum.Bir romanda okusaydım sıkılır ,dünyada böyle şeyler olur mu hiç diye en baştan okumayı bırakırdım.Hiç bir şey söylemeden ofise geçtim.Artık benim için her şey farklıydı.Böyle bir şey ne duymuştum ne hayal etmiştim.İşte bizim çaycının olağanüstü ,kan donduran hikayesi.
     Şu an ki yaşı on dokuzmuş.Gerçek adı Şervalmiş.Bu ismin anlamını kimse bilmezmiş çünkü böyle bir sözcük  hiç bir dilde yokmuş.Yıllar yılı kendisine bakan ve onunda annesi bildiği kişi aslında eskiden bir erkekmiş.Sonradan cinsiyetini değiştirmiş,kadın olmuş.Kadın olduktan sonra evlat edinmeye karar vermiş.Cinsiyet değiştirdiği için evlat edinmesinin mümkün olmadığını söylemişler ,Çocuk Esirgeme Kurumu yetkilileri.O da çareyi çocuk kaçırmakta bulmuş.
    Bunun için önce kendisine bir hedef seçmiş.Uzaktan uzaktan izlemeye başlamış.Bulduğu ilk fırsatta da kaçırmış.Çocuğu eve götürdüğünde ilk karşılaştığı sorun çocuğun cinsiyeti olmuş.O aslında cinsiyetini kız zannederek kaçırmış bizim çaycıyı.Henüz bir kaç aylık çocuğun cinsiyetini maalesef bilememiş.Çocuktan kurtulmayı düşünmüş önce.Bir cami avlusuna bırakmaya karar vermiş.Ama sonra aklına bir fikir gelmiş ve çocuktan kurtulma düşüncesinden vazgeçmiş.Aklına gelen fikir ise tam anlamıyla bir felaket.
   Daha önceden planladığı gibi bir mezarlığı izlemeye başlamış.Kendisine bir kurban seçmiş ama bu kez seçtiği kurban mezara gömülü bir ceset.Cesetin kadın olduğundan emin olmak için cenaze törenine katılıp,cesedin yakınlarıyla yakınlaşmış.Meftanın kabre konduğu gece mezarlığa gidip cesedi çıkarmış.Bir valize koyup eve getirmiş.Cesedi mutfağa koymuş ve tüp gazı açık bırakmış.Evi yanmaya başladığında cesedin yandığından emin olmak için bir süre yangını izlemiş.Bu arada bizim çaycıyı özel olarak satın aldığı bir çantada ,bir eşya gibi taşıyormuş.Ağlamaması içinde mamasına çeşitli ilaçlar karıştırıp uyutuyormuş.
    Ertesi gün evinin yandığını ve yangının bütün vücudunu zifte çevirdiğini  yerel gazetenin manşetinde okuduğunda artık ona göre ülkesinde kalmak için herhangi bir neden kalmamış.Daha önceden anlaştığı ve bir miktar para ödediği ve hiç tanımadığı bir adam vasıtasıyla önce Yunanistan'a oradan da Belçika'ya kaçırılmış.Belçikaya gider gitmez kendisine bir kurban seçmiş.Türk kökenli ,yaşlı ve dul bir göçmenle tanışmış.Kendisini acındırmak için adama söylemedik yalan bırakmamış.En sonunda adam ona acımış ve onunla formaliteden bir  nikah yapmış.Bizim çaycıyıda kendi nüfusuna kaydettirmiş.Bir süre sonra adam ölmüş.Bizimki ,adamın emekli maaşına konmuş.Adama ait ev,araba ve bankada bir miktar para da işin cabası.Cenaze işlemlerinden kurtulduktan sonra da ortadan kaybolmuş.Yeni bir mahalleye taşınıp yaşamına yepyeni bir başlangıç yapmış ve aklında ki felaket planıda uygulamaya başlamış.
     Bizim çaycıyı herkes Sarah adında bir kız çocuğu olarak tanımış Belçika'da.Bir kız gibi yetiştirilmeye başlanmış analığı tarafından.Erkek Fatma olmuş anlayacağınız ama gerçek bir erkek.
    On iki yaşına kadar da kendisini kız bilmiş.Arada karşılaştığı tuhaflıkları çocuk aklıyla annesi olacak eski dönmeye sorduğundaysa gerçek üstü cevaplar almış.Sürekli kendisine kızlığıyla ilgili kimseye bir şey söylememesi ,bunun utanç verici bir şey olduğu ,kendisinin gerçek,çok güzel bir kız olduğu aşılanmış.Bir kız gibi on iki yaşına kadar yaşamış annesi bildiğinin çok yakın markajında.On iki yaşına geldiğinde annesi ölmüş.
     Bizim çaycı annesinin ölümüyle büyük bir travma yaşamış.Ama asıl travmayı annesi sandığı dönmenin hayattayken yanından hiç ayırmadığı günlüklerinin yazılı olduğu defteri okumaya başladığında yaşamış.Bütün gerçekleri günü gününe saati saatine okumuş.Ne yapacağını şaşırmış.Kimseye bir şey söyleyememiş.Bu arada cenaze işlemleri tamamlanmış.Devlet kendisini korumaya almış,ve bir bakım evine yerleştirmiş.Bizim kisinin bakımevine yerleştiği gün erkek olduğu anlaşılmış.Kimse ne yapacağını bilememiş.Bizim çaycı annesinin günlüklerini bakım evi yetkililerine derhal teslim etmiş.
     Bakım evi müdürü akıllı bir adammış.Bakımevinde ki tüm yetkilileri toplamış.Ne yapacaklarını tartışmaya başlamışlar.Uzunca bir süre tartıştıktan sonra belediye başkanını çağırıp konuşmaya karar vermişler.Belediye  başkanının ilk talimatı olayın gizli tutulması gerektiği olmuş.Sonra okumak üzere günlükleri almış.
     Bizim dönme,çocuğu kaçırdığı evin sokağından Belçika'da bir kız gibi yetiştirdiği döneme kadar her şeyi an be an kaydetmiş günlüklerine.Belediye başkanı kararını vermiş.Dış işlerine başvuracak ve çocuğun Türkiyeye,ailesine iadesi sağlanacak.
      Gerekli yazışmalar,inceleme ve araştırmalar yapıldıktan sonra Türkiye iadeyi kabul etmiş.Fakat günlüklerde bahsedilen adreslerde bizim çaycının asıl ailesi maalesef bulunamamış.Tüm aile bir trafik kazasında yok olmuş.Bizim çaycıda Çocuk Esirgeme'ye yerleştirilmiş.Hem de ,üstelik bir erkek olarak.
     On sekiz yaşına kadar Çocuk Esirgeme Yurtlarında kalmış.Bu arada lise eğitimini tamamlamış.On sekiz yaşından sonra yurttan çıkışı yapılmış.
     Geçen yılda çaycılık yapmak üzere ustasına iş başvurusu yapmış.
     Usta tüm bunları çırılçıplak anlatıverdikten ve kimseye anlatmamamı sıkı sıkı tembih edip benden çeşitli yeminler aldıktan sonra ,ben şok olmuş,bitmiş,tükenmiş bir vaziyetteyken aklımda ki yegane soruyu sordum ustaya:
     "Tüm bunları bu kadar detaylı sen nereden öğrendin usta,kendisi mi anlattı?"
      "Hayır.Kendisi anlatmadı.Ben araştırdım."
       Adamın araştırma merakına şaşırmıştım.Ama daha fazla üstüne gidecek halim yoktu.Ofise çıkmak üzere kapıya yönelmişken ustanın bayıltıcı sesini tekrardan işittim.Dinlediklerim beni o kadar yormuştu ki artık son söylenen beynimi sallamıştı.Bayılmak üzere olduğumu hissettim.Ustaya döndüm."Ne dedin sen?"
      "Çünkü ben onun amcasıyım"...
        Bir an beynim karıştı.Kaçarak oradan uzaklaşmak ve bu saçmalığa bir son vermek istedim.Ne alakaydı şimdi bu amcalık meselesiMerakım tüm duygularımı bastırdı.
       "O biliyor mu bunu"
        "Hayır"
       " Nasıl yani ya?Bak usta benimle alay ediyorsan gerçekten affetmem bunu bilesin."
       Gülümsedi.Ve tane tane uzun bıyıklarının altından dökülen kelimeler zihnimi hırpaladı.
       "Onun babası yani benim kardeşim üç buçuk aylıkken kaçırılmıştı.Kendisinden hiç bir haber alınamadı.Ama ben yılmadım.Bütün ömrümü kardeşimi bulmak için adadım.Sonunda buldumda.Ama bulduğum kardeşimin mezarı ve yeğenim.Bir gün ona bunu...."
       Cümlesini tamamlamasına izin vermeden sözünü kestim:
       "Usta ,şu anlık yeter...Daha fazla dinleyecek takatim kalmadı.Ama bu meseleyi kendime gelince tekrardan konuşacağız."
       "Hay hay" diye karşılık verdi usta.
        Kimseye söylememem konusunda yine çeşitli yeminler ettirdi.
        Ve ben kafam karmakarışık çıktım oradan.
       Şu an ne yapacağımı bilmiyorum.Buradan taşınmak istiyorum.Ama merakım bırakmıyor.Bu olaya dair her şeyi daha ayrıntılı ve daha net öğrenmek isteğindeyim...Acaba ne yapmalı...Merak başa bela derler...Almalı mı kaçmalı mı?bilemiyorum....
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder