Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

5 Kasım 2010 Cuma

CUMA TOPLANTISI

  
      Bu gün Cuma.
     Her zaman ki gibi Cuma hazırlığımı tamamlayıp Cuma namazını eda etmek üzere evden çıktığım da üzerimde geç ve az uyumuş olmanın ruhuma yüklediği tanıdık, garip hal vardı.
     Yaşadığım ilçenin Cuma Namazlarımı sürekli kıldığım büyük camisine gitmek üzereydim ve camiye ulaşmadan önce fikrimi değiştirdim.
     Tenha köşeler de, daha çok kırsal kökenli insanların icabet ettiği bir camide kılmak geldi içimden bu gün kü Cuma Namazını.
      Bu amaçla merkezden bir az uzaklaşıp daha sade bir mahalleye doğru yollandım.
      Küçük bir mescidin önünde durup namazımı orada eda etmeye karar verince abdestli olup olmadığımı hatırlayamadığımı farkettim.Abdest olmak üzere mescidin küçük şadırvanına girdiğimde çoğu zaman yaşadığım şaşkınlığı yaşamam beni çokta şaşırtmadı açıkçası ama abdest alınacak bölümün içler acısı durumuna üzüldüm çoğu zaman olduğu gibi.
     Pislik içindeydi şadırvan.
     İçeride abdest almakta olan bir kaç kişiyi dikkatle gözlemledim.Şadırvanın durumundan hiç rahatsızlık duymadıkları ya da aslında şöyle demek daha doğru olur;abdest aldıkları yeri hiç önemsemedikleri açıktı.
Oysa birazdan inandıkları Rab'bin huzuruna temiz çıkma düşüncesiyle abdest alıyorlardı ve sadece bedenlerinde ki bazı uzuvları temizlemiş olmak sanki onlar için yeterliydi.
    Şadırvanın içerisinde bir süre bekleyip düşündüm.O an orayı tertemiz yapıp daha sonra abdestimi almak geldi içimden.Ama bunu da yapamadım.Sadece üzüldüm.Ve bu sorunun nasıl çözülebileceğini düşünmeye başladım.Kafam da çok hızlı bir şekilde bir sürü düşünce geçiverdi çok kısa anlar içinde.İmamın yanık sesiyle okuduğu ezan beni düşünce dünyamdan kopardıktan sonra abdestimi aldım ve şadırvandan çıktım.Şadırvansa aklımdan çıkmıyordu.Sanki ona karşı borçluydum ve borcumu ödemediğimden,O'nu öylece ,öyle bir halde bırakarak çıktığımdan bana sitem ediyor olduğunu hissettim.
    Aldırmadım.Bir kaç adım atıp caminin avlusuna geldim.İnsanlar beton zemin üzerine serilmiş renk renk hasırlar üzerinde, diz çökmüş vaziyette oturarak namazın başlamasını bekliyorlardı.
    Önce içimde namazı dışarıda mı yoksa içeride mi kılsam kararsızlığı yaşadım.Belli bir nedene dayandırmadan içeride kılmaya karar verdim.İçeriye girip kendime boş bir yer bulup oturduktan sonra etrafı gözlemeye başladım.Bu arada ezan bitmiş ve vaiz sözlerini toparlama uğraşı içine girmişti.Vaizin konuşmasının hiç etkili olmadığına şu an karar veriyorum çünkü onu dinlediğim bir kaç dakikalık son sözlerinden bir tek kelime bile hatırlayamıyorum şimdi.Oysa son sözler çok önemlidir.Bir konuşmada en önemli mesajlar sonda verilir ve eğer konuşmacı iyi bir konuşmacıysa son sözlerini dinleyicilerin zihnine işleyecek şeklinde kurgulamasını bilir,bilmelidir.
    Vaiz binbir güçlükle tamamladığı parça pinçik konuşmasını bitirdikten sonra O'nun konuşmasını hiç bir ön hazırlık yapmadan yaptığına karar verdim.Tabi bu durumun beni üzdüğünü de ifade etmeliyim ve aldırmadığımı da.
    Birazdan namaz kılmak üzere ayağa kalkılınca insanlar safları çarçabuk düzelttiler ve boşlukları kısa sürede durdurdular.Sünnetlerin kılınmasının ardından imam hutbeyi okumak üzere minbere çıktı.Sesli bir şekilde okuduğu hutbe dualarının nedense bende herhangi bir tesir oluşturmadığını hissettim.Bu her zaman olan bir şey değildi.Çevremde ki insanları şöyle bir gözlemlediğim de onlarında çok etkilenmediklerini hissettim.Ama o an orada olan herkesin yüzünde bir huşu ifadesinin varlığını görmekten mutlu oldum.
    Küçük mescidin her noktası insanlarla doluydu.Kırsal kesim insanlarıydı bunlar ve orada olmaktan mutluymuş gibiydiler.Yüzler de vakarlı bir ciddiyet vardı.Hiç birinde düşmanlığın,kinin,küskünlüğün ve en önemlisi zor yaşam koşullarının getirdiği sıkıntıların izleri yoktu.Sanki mescide girerken dünyevi unsurlarını da geride bırakmışlardı.
     Ve fakirdiler.Elbiseler sadece bir gereklilikten üzerlerindeydi.Hiç bir estetik kaygı güdülmeksizin seçilmişlerdi ve eskiydiler.
    Eski elbiseler içindeydiler.Fakir olduklarına böylelikle karar verdim sanırım.Dertleri iyi giyinmek ve giyimleriyle kendilerini ifade etmek değildi bu insanların.Tek umursadıkları şeyin yaşıyor olmak olduğunu düşündüm o an.Sonra üzerimde ki kıyafetleri göz ucuyla süzdüm.Adidas marka pahalı ayakkabılarımın,Levis marka özenle seçilmiş kot pantolonun,teyzemin Hollanda'dan hediye olarak getirdiği çok sevdiğim gösterişli hırkanın bu insanların nazarında bir önemi yoktu.Yakışıp yakışmadıkları umurlarında bile değildi.O an orada cool olduğumu hiç hissettirmiyorlardı bana.Üstelik cool olma zorunluluğunun o mecliste geçerli olmadığını anlıyordum.Aklıma bu günlerde toplumumuzda yoğun bir şekilde yapılmakta olan sözüm ona "kıyafet özgürlüğü tartışmaları" geldi.Siyasilerin ,aydın kesimin,elitlerin,anchormenlerin,köşe yazalarının,televizyon programlarında ki tartışmacıların  vs hırsla girdikleri "türban","tesettür","kıyafet özgürlüğü" tartışmalarının ne kadar hikaye tartışmalar olduğunu ve benim de bu tartışmalar yapılırken hissettiğim duygularımın ne kadar yapay olduğunu enteresan bir şekilde farkettim. "Asıl kıyafet özgürlüğü budur dedim kendi kendime,buradadır."Ne giydiğimin hiç önemli olmadığı şu camii cemaati arasında kıyafetlerimin özgürlüğünü hissettim.Çünkü hiç kimse "ne kadar güzel giyiniyorsun"'un peşinde değildi burada.Dilediğini giyebilirdin ve kimse bunu  garipsemez,bakışlarını sana dikmez ve giydiklerin çok yakışmış hissine kapılmana neden olmazdı.
     Ben bu düşüncelerle çaktırmadan etrafımda ki insanları gözlemlerken imam da hutbesini okumaya başlamıştı.Gözler imama çevrilmiş,yüzlerde ki huşu bozulmamıştı.Ben imama bakmadan dinliyordum elinde ki kağıttan tane tane okuduğu hitabeyi.Benim gibi bir kaç kişi de imama yüzlerini çevirmemişti.Hutbenin içinde bir kaç yerde Muhammet sözcüğü geçince cami içinde oluşan hafif uğultu yüreğimi memnun etmişti.Bende onlarla birlikte salavat getirip o uğultuya küçükte olsa katkı yaptığım için mutluydum.İmamın şivesi oldukça sevimliydi."Dövmek"sözcüğü nü "döğmek" ,"akan" sözcüğünü "ahan","gücünü" sözcüğünü "gucünü" şeklinde telaffuz etmesi hoşuma gitmişti.
    Birazdan hutbe bitip imam mimberden indiğinde KAAMET getirmek için ayağa kalkan müezzinin güzel sesine kaptırdım kendimi.Söylediği şeyleri anlıyordum.İlahi bir huzurun mescidin içerisinde parça parça dalgalandığını hissettim.Üstelik bu huzurun orada bulunan herkese sirayet ettiğini duyumsadım.Orada bulunan yüzlere tekrar baktım.Hepsi çok güzeldiler.Güneşin altında çok zaman geçirmekten,bakımsızlıktan doğal renklerini ve yapılarını kaybetmiş bu yüzlerde çirkinlikten hiç iz yoktu.
    Ve kaamette bitti.İmam mihrabın önünde durup cemaate doğru döndü ve uyardı:"Muhterem cemaat,safları sık ve düzgün tutunuz."Kimse uyarıya aldırmadı.Çünkü saflar zaten oldukça sık ve düzgündü.İmamda yaptığı uyarıya uyulup uyulmadığına bakmadan önüne döndü ve tok bir sesle getirdiği tekbirle namazı başlattı.Nasırlı,esmerleşmiş eller kulaklarla buluştu.Bütün cemaat namazına gerektiği gibi durdu.
    Ben hemen başlamadım namaza.Bir kaç saniye o harika manzarayı izledim ve düşündüm.Küçücük mescidi ağzına kadar doldurmuş cemaat bende çok başka duygular uyandırıyordu.O an orada olan her şeyi anlama telaşındaydı zihnim.Dışarıda yaşanan kıyasıya rekabetçi yaşamdan geniş geniş kareler gözlerimin önünden geçti.O kavgalar ,gürültüler,bağrışmalar...Hırsla yükselttikleri sesleriyle kalabalıklarda alkış tufanları koparan parti liderleri...Sevgililerinden ayrılıp hemen ardından birileriyle görüntülenen magazin sanatçıları...İşçiler ,patronlar,beyaz yakalılar,bürokratlar...Çocuğunu acil servise yetiştirmeye çalışan anneler...Trafik kazaları ve hurdaya dönmüş pahalı,lüks otomobiller...Cari açıklar,enflasyon hedefleri,işsizlik oranları,sıcak para,yabancı sermayedarlar... Reklam panoları,çöp konteynırları,kamyonlar....Velhasıl,hayat ve hayatın içine düşürülmüş umarsız gürültüler.Şu karşımda duran ve gerçek olan olağanüstü manzaranın yanında ne kadar da anlamsızdılar...Ve sanırım tüm bunları anlamsız kılan ,bu anlamsızlıkların içinde yaşayıp  onları dışında bıraktıkları bu mescidde toplanıp, yan yana, bir arada duran bu insanlardı...
      Ve namaz bitti...Mescid boşaldı...İmam mescidin kapısını kilitliedikten sonra oradan uzaklaştı...
      Ben bir süre daha orada kalıp düşündüm...
      İşte dedim kendi kendime..."Hayat büyüttüğün kadar sıkıcı ve zor değil."
      Sonra sessizce oradan uzaklaştım...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder