Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

21 Kasım 2010 Pazar

HUZURSUZLUK EVİNDEN ANILAR

 
    Şu karanlık odada yıllarımı geçirdim.Akşamlarda  karanlık çökerken gözlerim kendiliğinden kapanır ve uyuyakalırdım.O anlarda uyanık kalmayı bünyemin kaldıramayacağını bilirdim.Bu yüzden kendimi hava kararır kararmaz uyumaya programlamıştım.
   Sabahları güneşten önce uyanıyordum.Sonra hemen dışarıya çıkıp güneşi karşılıyordum.Bazı sabahlar güneş farklı bir ses tonuyla selamlıyordu beni.Bazı sabahlarda da selamsız ve sabahsızdı.
   Başkalarının fakir dediği ve acıyarak baktığı yaşamım benim için adeta bir hazineydi ve her anı çok değerliydi.Hiç bir şikayetim yoktu.Gözlerimi kapayıp içime yöneldiğimde hiç bir acı hissetmiyordum.Bu muhteşem bir duyguydu.
   Acı içinde kıvrandığım zamanlarımda olmuştu geçmişte.Küçücük bir diş dünyamı değiştirmeye yetmişti.Müthiş bir ağrıydı o.Üst damağımdan itibaren başlayıp bütün bedenimi tesiri altına alan bir sancıydı.Damarlarımda acı dolaşıyordu adeta.Ve gün oldu o ağrıda terketti beni.Ama ben o anları asla unutmadım.Biliyordum ki sancısız bir yaşamın kıymeti ancak sancılı zamanlar hatırda tutularak bilinebilirdi.Oysa  benim fakir hayatıma acıyarak bakan zavallıların çoğu sancılı zamanlarında sağlıklı zamanlarını hatırlıyarak isyankar tavırlar takınıyorlar ve böylelikle alabildiğine çirkinleşiyorlardı.
   Sonra zaman hızlı bir şekilde ilerliyordu.Her şey değişiyordu.Yaşadığım kulübenin etrafı kocaman beton binalarla çevrildi.Gün geldi ve o fakir,o güzel,o herşeyiyle beni yıllarca kucaklamış kulübeden uzaklaşmak zorunda kaldım.Doğrusu buna zorlanmıştım.Kulübemle yani o zamana kadar ki yaşamımla vedalaşmam kolay olmadı.Hele hele unutmam hiç mümkün olmadı.Üstelik ne zaman gözümü geçmişe çevirsem anılarla yüzleşiyordum.
     Yeni barınağım bir cami avlusuydu.Sıcak günlerde çimlerin üzerinde uyuyordum.Soğuk günlerde şadırvana sığınıyordum.sabah ezanı okunmadan uyanıyor ,cemaat camiye gelmeden ben camiden ayrılmış oluyordum.
      Orada da mutluydum.Yaşıyordum çünkü.Ve sağlıklıydım.Yemekten,içmekten ,solumaktan keyif alıyordum.Yaşamım devam ediyordu.
      Geçinip gidiyordum işte.İnsanlar bana yiyecek veriyordu.Ve bunun için bir karşılık beklemiyorlardı.Bende de onlara verecek bir şey yoktu zaten.Kör bir adam kime ne verebilirdi ki.Aslında evet gözlerim kapalıydı.Ama hislerim açıktı.Hiç bir sorun olmaksızın yürüyebiliyordum.Kalabalık yollarda karşıdan karşıya rahatça geçebiliyordum.Benimle yeni tanışan insanlar bunu nasıl yaptığımı çok merak ediyorlar ve soruyorlardı.Onlara şu cevabı veriyordum:"Gözlerimle değil zihnimle görüyorum."Gerçektende öyleydi.Dışarıya çıktığım andan itibaren sürekli çevremi dinliyor ve duyduğum sesleri en ince detayına kadar zihnime kazıyordum.Sonra o sesleri birer koordinat gibi kullanıyordum.Nerede olduğumu ve nereye,nasıl gidebileceğimi biliyordum.Bazen insanların yardım ettiğide olmuyor değildi ama nihayetinde onlar her zaman yanımda değillerdi.
      Günler böyle alabildiğine sükunet içinde ve belli bir sistematik içerisinde sürüp gidiyordu.Param yoktu ama kendimden başka düşünecek bir sorumluluğumda yoktu.Gözlerim görmüyordu ama geriye kalan tüm mafsallarım harikulade çalışıyordu.Kimsem yoktu ama kişiliğim güçlüydü,kimseye ihtiyaç duymayacak kadar.Yani eksikler çoktu ,o eksikleri tamamlayacak yeterliliklerde çoktu.
   Şimdi size bu satırları görkemli olduğunu hissettiğim,sıcak,konforlu bir binadan yazıyorum.Burası bir huzur evi.Adının Huzur evi olduğuna aldırmayın,çünkü hiçte öyle değil.Burada huzur yok.Huzursuz ruhlar var.Her biri hayatlarının sonlarına gelmiş,ununu elemiş,eleğini asamamış pir-i faniler.Seslerinden hüzün fışkıran,mutlu zamanlara öykünerek zaman öldürmeye çalışan ,arada bir gelen yakınlarıyla teselli bulan ve her daim "ne zaman bitecek" diye ömürlerine dertlenen,"ben böyle olacak adam mıydım" tarzı cümlelerin gariban,bitik,yıkık,biçare özneleri olmaya mahkum yaşlılar...
   Şimdi bende burada olduğuma göre ben de yaşlı olmalıyım.Ama bilmiyorum.Ne doğduğum günü hatırlıyorum ne de buraya geleli ne kadar zaman olduğunu.Özlediğim tek şeyse etrafta dolaşan dinç umutlar.Hayaller peşinde koşturan genç yürekler.Öyle ki hiç yaşlanmayacakmış gibi yaşıyorlar sonra da o bilinen hazan dönemi geldiğinde firenleri boşalmış kamyon gibi duvarlara tosluyorlar.Bir daha da kendilerine gelemiyorlar.
   Size yazmaya devam edeceğim buradan.Burada yaşayan tiplerden algılarıma takılan kareleri sizlerle paylaşmayı sürdüreceğim.
   Son olarak söyleyebileceğim tek şey var siz genç adamlara:
  Ne yaparsanız yapın,buraya düşmemenin yollarına bakın.Burada huzur yok.
  Huzur hiç bir zaman burada olmamakta...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder