Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

28 Aralık 2010 Salı

SINAVSIZ BİR TOPLUM İSTİYORUM ÇÜNKÜ HAYATIN KENDİSİ SINAV

  

    Sınav anı ve sınav sonrası psikolojisinden nefret ettiğimi bu gün bir kez daha anladım ve bu psikolojiyi bilmem kaçıncı kez yine yaşadım.Sınav yerinin önünde, sınav saatine doğru giderek  artan kalabalığın içinde bulunduğu ruhsal durum çok tuhaf geldi bana.Sınav müdavimi milletle beraber, belki  ben de , bu sınavdan çıktıktan sonra kendimizi iyi hissedecektik.Kimileri geride bıraktıkları uzunca bir çalışma  döneminin ardından üç aşağı beş yukarı hedefledikleri sonucu elde ederek rahatlamış ve kendilerini gerçekleştirmiş olarak oradan ayrılmış olmanın verdiği rahatlama hissini yaşayacaklardı.Ama yüzlerde bunlardan çok daha fazlasını gördüm diyebilirim.Elde edilecek sonuçlar zafer ya da yenilgi olacaktı çoğu için ;ama çok az kişi zaferin ya da yenilginin ne olduğu üzerinde düşünecekti.Çoğu bu tür sınavlara onlarca kez girmelerine rağmen eğreti bir yabancılığı davranışlarına yansıtmışlardı.Bazıları da oldukça rahat,girişte üst baş kontrolü yapan görevlilerle şakalaşmışlardı.

    Son KPSS sınavında ki kopya skandalından sonra alınan "olağanüstü önlemleri" ,yo hayır,önlem değil onlar,komiklikleri görünce kopya çekmek istesem ne yapardım diye düşünmeye başladım ve yaratıcılığımın sınırsızlığını algılayınca , " harcanıyorsun oğlum bu sınav kuyruklarında" demek geldi  içimden kendime ve üst baş kontrolü için görevliyle aramda bir kaç kişi kalmıştı.Zihnimden geçen onlarca kopya teorisinden bana göre en görkemlisi telepatiyi kullanmaktı.Beyin sinyalleri aracılığıyla,okuduğum soruları uzakta ki bir beyne gönderecektim ve o beynin sahibi muhtemelen,bir İngilizce dahisi yakın arkadaşım olacaktı;zihnine ulaşan soruları çözüp aynı yöntemle bana geri yollayacak ve bende cevap kağıdına işaretleyecektim.Üstelik bu kopya çekmenin en güvenli yöntemiydi diye düşünürken aranma sıramın geldiğini farkettim ve görevli oramı buramı kontrol ederken zihnimde beliren bir düşünce "en güvenli kopya çekme yöntemi" fikrimi altüst etti.Gerçekten de olabilecek bir şeydi bu,bu yüzden kaygılanmakta haklıydım.Sinyal kesici cihazlardan çok yerde vardı ve sınav yapılan binaların çevrelerine yerleştirilebilirdi.Hemen başkaca bir "en güvenli kopya çekme yöntemi" düşünmeye başladım ve yine binlerce imge gözlerimin önünde değişmeye başladı. Sınava gireceğim mezbuhaneyi bulduğumda henüz mantığıma orijinal bir düşüncenin gelmemiş olmasının getirdiği sıkıntılı bir ruh haliyle kapının eşiğinde dikilmeye başladım."Kardeş, ne dikiliyorsun , birine mi bakmıştın" der gibi yüzüme bakan sınav görevlisini görünce hemen içeriye girip , oturacağım sırayı bulup , bildik kıvraklıkla sınav formunu doldurmaya başladım.

      Cevap kağıdına TECE kimlik numaramı kodlamayı henüz bitirmiştim ki,O, kapıdan içeriye girmişti.Aman tanrım dedim kendi kendime.Burada ne işi vardı O'nun? Sınava mı girecekti yani şimdi? Bu sınav onun harcı olamazdı.Eğer bu sınav O'nun harcıysa O benim harcım olamazdı.Ben O'nun harcı olmadığım için ilgi duyuyordum  O'na .Her ikimiz de sınav için burada olduğumuza göre artık O'na karşı bir ilgimin olması yersizdi.Tüm sevimliliği,güzelliği,yüceliği zihnimden silindi ve O artık bir zavallıydı benim için.Sevilmeye bile değmeyecek bir zavallı...Çünkü sınava girmişti, normal sıradan biriydi işte,şu an bu binada ki sıraları işgal buyuran herhangi bir zavallıdan farksızdı. Oysa O  gelmeden bir kaç dakika önce  " zamanı gelince ,o ve ben tanışınca, birlikte iken,ben sınava girmek istediğim de ; sınavlara girmenin ne kadar işe yaramaz bir iş olduğuna,sınavların sadece zaman kaybetmekten ibaret olduğuna beni ikna eder" diye geçiriyordum içimden ve gülümsüyordum. Hayallerimin kalbi umutsuzca kırıldı bir kez daha ve oracıkta bir çırpıda çıkarıverdim onu zihnimden.

      Ve " sınavınız başladı " sesi duyuldu. Soruları hapur hupur çözmeye başladım.Hatta ara ara kendimi zeki hissettiğimde oldu. Bu sınav işlerinde artık sanırım biraz ustalaşmıştım. Mesela , çözemeyeceğim soruyu kolayca algılayabiliyordum ve algılarım bu konuda beni yanıltmıyordu. Zihnim yorulmaya başlamıştı birazdan. Hayal kurmaya başladım...

    " Alın sınavınızı ,başınıza çalın" diye avazımın çıktığı kadar bağırarak,gözlerinde ki fersizlikten memur olmasalar şu hayatta hiç bir halt olamayacaklarını anladığım üç,genç gözetmeni korkularından altlarına işettikten ve sınav salonunda ki -aslında liseli bebelerin bok-püsür öğrendiği sınıf kılıklı,kirli,nemli,duvarları paslanmış (paslanabilen bir duvara sahip bir yer yani)basit bir oda- tüm koyunların bütün dikkatini bir daha toplanmayacak şekilde darmadağın ettikten sonra,delirmiş bir piskopat gibi davranarak o iğrenç mekandan defolup gitmemek için kendimi zor tuttum.Bunu yapmamak için kendimi tuttuğuma  göre delirmiş olmalıydım.

    Beni en çok delirten, ellili yaşlarda beylerin,hanımların orada olmalarıydı.Onlar gibi olmaktan,o yaşlarda bu salonlarda sürünüyor olmaktan çok korktum.Kendimi bir an ,çaprazımda ki bir ön sırada oturan ,kalın gözlük camlarıyla sınav kağıdını okumaya uğraşırken arada bir, pörsümüş burnunun ortasına dayadığı  gözlük çerçevesinin üstünden çevreye bakan,sanki hakikaten soruları okuyor,anlıyor ve o yaşına rağmen çözebiliyormuş gibi saçma sapan ve zavallıca pozlar veren ihtiyarın yerine koydum,kendimden tiksindim.

     Fakat yapılabilecek bir şey olmadığı hissi beni en çok rahatsız eden şeydi.Burası Türkiye idi ve bu ülkede insanlar hayatlarının tuvalette,uykuda ya da düşünürken geçirdikleri süresinin daha fazlasını sınavlarda geçiriyorlardı.Üstelik sanırım sadece sınav salonlarında soru çözerken düşünebiliniyordu bu ülke de.

     İşte,burası Türkiye ve bizde Türkiye'de yaşayan insanlar...

      Türkiye'de yaşayan insanlar nasıldır diye sorsa biri öncelikli cevabım şu olur:"Sürekli sınavlara girerler", "yaşlısı ,genci,hastası ,çocuğu",  "sınavlarda yarışarak yaşarlar"... Hatta bu soruyu soran çok yabancı biri değilse-mesela İsrailli ya da Ermeni  değilse- O'na bir espiriyle karşılık verebilirim : " Türkiye;de insanlar sınavlar için doğarlar,yaşarlar ve sınavlarda ölürler." Sınavlarda ölenleri göreceğimiz zamanlarda yakındır bu gidişle.

    Ama hakikaten öyle değil midir?

    Önce ki jenerasyonlar sanırım daha şanslıydı bu konuda.Şimdikiler de bir yere kadar şanslı sayılabilir ama ama gelecek nesiller için sınav bir maraton olmaktan çıkıp bir yaşam tarzı hale gelecek sanırım.

    Neden böyle?Bunun başka yolu yok mu? O güzelim dakikaları ,o kadar iğrenç ve zavallı bir şekilde ,o salonlarda geçirmek zorunda mıyız? "Efendim,en adaletli yöntem bu" ," efenim,haddinden fazla aday var" ,"efenim başka yol yok" sözlerini duyar gibiyim  sınav savunucularından..Ama efenim,sen hiç düşünmedin ki sorduğum sorunun cevabını.Senin zihninde daha iyi bir seçenek hiç olmadı ki.Sınav bulundu ,sen hayatı sınavdan ibaret algılamaya koyuldun.Sınav bulundu ,biz her şeyde olduğu gibi sınav konusunda da  bo.unu çıkarmayı bildik yine.

     Biz b.kunu çıkarınca işin skandal göstere göstere geldi...

     Kopya skandalı patlak verince bazıları sanki ömürlerinde hiç kopya çekmemiş gibi, duruma şaşırdılar.Ayrıca,bazılarına göre  ÖSYM ilahi bir kurumdu da, o kurumun yaptığı tüm işlerde hiç yanlış bir şey olmazdı .Oysa genel kanı tam tersi olmalıydı.Bu kadar büyük kitlelere sınav organizasyonu yapan  resmi bir kurumun suistimal altında olmaması düşünülemezdi.Üstelik en basit çıkarlar için insanüstü yöntemler düşünen bir milletin;yolsuzlukta,sahtecilikte,üç kağıtta dünyanın zirvesine oynayan bir milletin ÖSYM gibi bir kurumunun temiz olmasını beklemek saflıktan başka ne olabilir..Aslında bu gün ben ,sınav yerinde ki devasa kalabalık arasında ,durumdan rahatsız bir yüz ifadesi aradım;göremedim.İnsanların içine düşürüldükleri ve kabullendikleri bu durumun değişmesi için hiç bir şey yapmayacakları hissi en hazin olanıydı benim için.Kopya skandalının ortaya çıktığı gün de umut etmiştim birilerinin içimizde ki sınav olgusunu sorgulayacağını...
    
       Ayrıca sınav olgusunun toplumumuz üzerinde yarattığı tek sorun sınav yolsuzlukları da değil.Sınav yolsuzlukları işin küçük bir boyutu bence.Özellikle bir bir sorun var ki bu sorunun neticeleri sadece birilerinin haksız bir biçimde bir sınavı başarı ile geçmeleri değil.Dershane olgusu...

       Dershaneler normalde eğitim veren özel teşebbüs kuruluşlarıdır.Eğitimle ilgili kuruluşlara ihtiyaç duyduğumuz aşikar ve bu kuruluşlara karşı olmak aptallıktır.Ki eğitim kuruluşları desteklenmelidir.Ama Türkiye'de dershaneler maalesef sınav olgusu yüzünden milletin merkezine yerleşmiş birer ticari işletmelerdir.Bu işletmeler kutsal bir meslek olan öğretmenliği de ticari çıkarlar ekseninde avuçlarının içine almayı başarmıştır.Burada eğitim veren öğretmenler olmadığı gibi eğitim alan öğrenciler de yok.Müşterisine hizmet veren esnaflarla belli bir sınavda belli bir puanı hedefleyen müşteriler var.Üstelik fiyatlarda oldukça fahiş.Türlü türlü ayak oyunlarının,ticari küçük hesapların,ekonomik kaygıların cirit attığı çok katlı binalardır dershaneler.Halkın kolaycılık yanlarının da güçlenmesine akıl almaz katkılar sağlar.Her sınav türünün bir dershane türü vardır,her sınava hazırlanan bir dershaneye gider,dershaneye gitmeden başarı mümkün değil gibidir. Ve en kötü yan öğretmenler sınav eğitimi verirken öğrenciler sınav için öğrenir.

     Sınav için öğretenin ve sınav için öğrenenenin ortaya çıkardığı bilgi işe yaramaz bir bilgidir...Yoksa...

      Bu kadar bilgiyle dahi olmamak mümkün mü?. Örneğin LGS'de (ÖSS,ÖYS)çıkan tüm sorulara doğru yanıt veren şampiyonlarımız var. Ve bu şampiyonların resimleri her yıl çarşaf çarşaf bilbordlarda teşhir edilir.Sonra hemen unutulur.  Öyle bir sınavda çıkan tüm soruları doğru yanıtlamak basit bir iş olmasa gerek.İyi ama ,toplumumuzda bunu başaran onlarca kişi arasından dahi düzeyinde birilerinin çıkmaması tuhaf değil mi? Üniversite sınavlarında birinci olmuş birinin daha sonra toplumun içerisinde eriyip gitmesi tuhaf değil mi?
    
      "Hayat bir sınavdır" atasözünün bir yönüyle bilincimizin altında bu olguyu kabullendiğimiz yönünde bir işaret olduğunu düşünmek hatalı mıdır?

      Zihnimin içinden sürekli bu sorgulamalar geçerken kendime sorduğum en önemli sorular cevabı kendimce malum olmayan zor sorulardı:Buna gerçekten ihtiyaç duyuyor muydum? İngilizce seviyemi devlete ya da birilerine göstermek zorunda mıydım?Kendi yolumu çizemez miydim?İlla birilerinin lütuf buyuracağı imkanlara ihtiyacım var mıydı?Eğer yoksa bunu neden yapıyordum?

     Bilmiyordum.Hiç bir şey bilmiyor olduğumu bir kez daha anladım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder