Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

20 Haziran 2011 Pazartesi

CAN SIKINTISI:)

 

     Durmadan kitap okuyordum.Ve sürekli okumak istiyordum. Okudukça değişen bir şey olmadı. Sorunlar devam ediyordu.Dünya bir çöplük gibiydi.Belki de ben çöplüklerde yaşamayı seven insanların arasında yaşıyordum. Dünyada bir cennet hayal ediyordum.Bunun için haklı nedenlerim de yok değildi. Okumak sorunları çözmüyordu.Ruhum düzelmiyordu. Dünyada bir cennet yaratamazsam nasıl olacakta öteki dünyada cenneti hak edecektim?

     Durmadan ama durmadan insanlarla konuşmaya çalışıyordum. Beyinlerin etrafı kalın duvarlarla çevrili gibiydi. Kendimi ifade etmeye çabaladıkça anlaşılmadığımı görüyordum.Üzülüyordum. Anlaşılmanın kelime oyunlarının en iyi ve en maharetli şekilde oynanmasına bağlıyordum. Sürekli yeni cümleler yaratıyordum zihnimde.Okuduğum kitaplar bu konuda en büyük yardımcımdı. Her kurduğum cümle hayati bir soruna işaret ediyordu.Ama insanlar anlamıyordu.Ağlamak istiyordum.

    Hayatı kavramakta güçlük çekiyordum.Hayatı kavramış gibi yaşayabilenlere de şaşırıyordum. İnsan mıydı onlar?

    Arada bir dayanamayıp kendimi sokaklara atıyordum. Bir yabancı gibi dolaşıp duruyordum.Gittiğim yerlerde bir amacım yoktu. Hayatta kalmak gibi derdim yoktu. Bu düşünceye nereden saplanmıştım.Bunu düşünüyordum ama bir sonuç bulamıyordum. Boğuluyordum.

     İnsanların sıkıntılarını aşmak için ürettikleri yapay ve aptalca yöntemleri vardı. Sinemaya, tiyatroya gidiyorlardı. Diziler, konserler ,alışveriş merkezleri,stadyumlar dolup taşıyordu. Bununla rahatladıklarını düşünüyorlardı. Şovmenler parayı çuvalla götürüyorlardı. Yaptıkları şey çok garipti. Karşılarına geçen ve söyledikleri her sözü pür dikkat dinleyen çeşitli kalabalıklar vardı.Millet  para verip izliyordu bu gösterileri.Üstelik fiyatlar oldukça fahişti. Şovmenin yaptığı tek şey ise karşısına aldığı kalabalığın yaşam tarzıyla alay etmekti. Şovmenin bir suçu yoktu.Kendince sanat yapıyordu ama bu bir kamuflajdı. Mesele daha çok para ve daha çok şöhretti.  Dinleyicilerin ise yaptığı tek şey kendi aptallıklarını alaycı cümlelerle anlatan bir  gerzeğin işe yaramaz sözlerini dinleyip ,kendi aptallıklarına çılgınlar gibi gülüp  sonra da "oh be ,çok güldüm, çok rahatladım" cümleleriyle bulundukları mekanı terk etmekti.

     Sonra krizler meydana geliyordu. Ülke bir ara kriz masalarından geçilmez olmuştu. Her bokun püsürün bir masası vardı. Bir yerden sonra kriz masası krizlerinin ortaya çıkmasından korkulmaya başlandı. İşe yaramıyordu çünkü.Çünkü sorunlar vardı ve bu sorunlar "sorun masalarının" çözebileceği türden değildi. Yöneticilerse işin kolayını bulmuşlardı: Her soruna bir "çözüm masası"...Kriz masaları kriz çözüm masaları sorun kaynağı olmaya başlamıştı.


     Nasıl yaşayacağımı şaşırdım.Ne yapsam ne etsem hiç bilmiyorum. Kimseyle konuşamıyorum. Çözüm önerileri dinlemek istemiyorum. Her biri basit ve sığ. Kulak bile asılamayacak kadar yapay. Hem anlamadan dinlemeden ben kendimi sana tam olarak ifade edebildiğime inanmadan nasıl yararlanacağım ki senin nadide beyninin ürettiği çözümden?

     Ruhum azaplar altındaydı. Fakirlik karşısında derin endişeler taşıyordum. Yoksulluk ve yoksunluğa karşı içten ve fark edilmesi güç bir öfke duyuyordum. Zenginliği,bolluğu çok seviyordum. Çok param olması fikri içimi serinletiyordu. Zengin olamıyordum bir türlü. Her ne hikmetse para kaynaklarını kendime yöneltemiyordum. Bunun için gerekli araçlardan yoksun muydum? Zengin olamamaya programlanmış bir beynin sahibiydim de o yüzden miydi? Zengin olmak için uşaklaşmak mı gerekiyordu? Efendi gibi zengin olmanın bir yolu yok muydu? Vardı da benim kafam mı basmıyordu? Bilemiyordum. Tek bildiğim her geçen gün ruhen ve bedenen batıyordum. Battıkça çırpınıyor batığımı derinleştiriyordum.

     Etraf başarı hikayelerinden geçilmiyordu. İğne atsan yere düşmez bir haldeydi. Neredeyse herkes o biçimdi. Sadece ben ve benim türümden çok az miktarda kişi bu durumdaydı.Gerizekalılar bile halime acıyordu. İdiyotlardan medet umar hale gelmiştim. Dünya iğrençti. Her yeri pislik götürüyordu. Bu kadar çok pislikle uzlaşamıyordum. Ruhum bunu kabullenmek istemiyordum. Dünyaya bakan gözlerim artık yorulmuştu. İyi bir tatile ihtiyacım vardı.Mutluluk hapı bağımlılarından uzman desteği tavsiyesi alıyordum. Uzmanlar benim gibiler için pek hoş şeyler söylemiyordu. Yine de kibarlığımı ve sessizliğimi muhafaza ediyordum. Bu da bir şeydi belki de ve ben farkında değildim. Yaşadığım evin bahçesine koloni kurmuş karıncaların yaşamları bile değiştirmeye yetmiyordu hayata karşı büyüttüğüm bu pesimist filizleri. Ağır bir melankoli derinden derine ruhumu sarıyordu. Uzaklardan bir motor sesi zihnime ulaşıyordu. Ve ben o motorun sesinin zihnime ulaştığı anda ki mesafesinden daha uzaklarda bir yerlerde olduğunu biliyordum. Hareketlerde ki senkron bozukluğu her nekadar ihmal edilebilir boyutlarda olsa da yine de biliyordum işte? Şu an algıladığım şey aslında bir kaç salise önce olan şeydi. Gidecek başka bir gezegen yoktu. Gururum incindi. Boyun eğmeyi sevmiyordum.

       Zamanla zamanımın tükeneceği fikri vardı birde. Zamanla zamanım ne zaman tükenecek acep?

1 yorum:

  1. I think so. You really need a vacation time :D
    Many kisses.
    María

    YanıtlaSil