Ve Allah (C.C) buyurdu ki:

İMAN EDEREK SALİH AMEL İŞLEYENLERİN HATALARINI AND OLSUN Kİ ÖRTERİZ VE ONLARI YAPTIKLARI AMELLERDEN DAHA GÜZELİ İLE MÜKAFATLANDIRIRIZ. (Ankebut, 7)

GÜNÜN SÖZÜ

İNSANLARA MERHAMET ETMEYENE ALLAH (C.C)MERHAMET ETMEZ...
Hadis-i Şerif

DUR!BURADAN ÖTEDE RİSK VAR!!!

HOŞGELDİN...AMA BURADAN SONRASI SENİN İÇİN HOŞ OLMAYABİLİR...DİKKATLİ OL...
Ben bir miktar suydum,
Yatağımı arıyordum,
Bulacaktım ama;
İzin vermediler,
Kim mi?
Herkes...

13 Kasım 2014 Perşembe

BİZ HİÇ CİKLET ALIR GİBİ CEP TELEFONU ALMADIK

Türkcell’in kuruluşunun 20. Yıldönümü nedeniyle düzenlenen resepsiyona katılmış Erdoğan ve her zaman ve her yerde olduğu gibi sadece yapmakta olduğu bir şeyi, bir konuşmayı yapmış. Önce Türkcell’in işini ne kadar iyi yaptığına dair övgüler sıralamış, Türkcell gibi nadide şirketlere ne kadar ihtiyacımız olduğunu vurgulamış, bilişim alanında Türkiye’nin ne kadar ileride olduğunu belirtmiş ve sözü bize, yani halka getirmiş. Hazret konuştuğu kürsülerden bakınca öyle görüyormuş demek ki, şöyle buyurmuş: “Ciklet alır gibi cep telefonu alıyorlar.”  Kendisini dinleyen ahalinin kafası hayli bir karışmış olsa gerek ki cümleye ne tepki vereceklerini bilememişler. Alkışlasalar mı gülseler mi? İflah olmaz muhalif gazeteler de konuyu bu cümleyle manşetlerine taşımışlar. Biz haberi okuyan milyonlar içinse soru şu? Şimdi buna ne tür bir tepki vereceğiz? Gülecek miyiz, ağlayacak mıyız? Yoksa hazret ne güzel tespit etmiş durumumuzu mu diyeceğiz?
Doğrusu biz bir şeyden son derece eminiz: Asla “çiklet alır gibi” cep telefonu almıyoruz. Keşke alabilsek, keşke o kadar iyi olsa durumumuz ama değil, alamıyoruz.
Konuyu derinlemesine analiz edebilmek için önce çiklet nasıl alınır buna bir bakalım isterseniz.
Hiç birimiz genelde sadece çiklet almak için bakkallara gitmeyiz. Bakkallar da zaten sadece çiklet müşterileri alsın diye koymaz kasanın hemen yanı başına özenle o kutuları. Aslında çiklet müşterisi diye bir şey de yoktur. Ciklet bize dikte edilir çoğu zaman. Usta bakkallar işin dikte kısmını pek hissettirmese de kuruşunun hesabını bilmek zorunda olan biz, sıradan halk bunu anlarız. Nezaketimizden olsa gerek bir şey demeyiz. Alışverişimizin üstüne kalan kuruşların sakızla ödenmesine razı oluruz.
Bazılarımız bundan memnuniyet duyar. O basit kuruşçukların cebimizde yitip gitmesinden korkup bakkalı para üstünü çikletle ödemeye teşvik eder. Para üstü olarak uzatılan beş, on ya da yirmi beş kuruşluklar bu amaçla çiklete çevrilir.
Bu çikletler bazen çocuk sevindirmek bazen de çocukları kandırmak içindir, ki konunun asıl bu noktası temel toplumsal özümüzün oluşmasına etki eder. Çocuğunun istediği pahalı çikolataları alarak bütçesinde büyük delikler açmak istemeyen babalar içinde çiklet bu açıdan işlevseldir. Çocuğa hiçbir şey almadan eve gitmektense en azından çiklet almak bile bir şeydir. Bu durum çocuğa her ne kadar bir çikolatanın, muzlu sütün ya da futbolcu kartlarının verdiği mutluluğu vermese de ya da çocuk beklentileri o yönde iken küçük ve anlamsız, hatta içindekinin tatsız olduğunu bildiği minik çiklet poşetiyle karşılaşsa da bununla teselli olmayı bilir ve bu duyguyu düzenli tekrarlarla zamanla pekiştirir. Böylece her çocuk daha o yıllarda öğrenir gerçekleşmeyen büyük beklentiler karşısında küçük şeylerle teselli olmayı. Daha fazlasını istememeyi, daha azıyla yetinmeyi… Köle gibi çalışıp, asgari ücrete talim etmeyi ama ne işverene, ne siyasilere ne de ülkeyi yönetenlere karşı gelmemeyi… Milyar dolarlık residans inşaatlarında ailesinden, sevdiklerinden uzak, bir sıcak çorbaya bir tatlı söze hasret gece gündüz çalışıp sonra da onlarca metre yükseklikten yere çakılıp ölmeyi ama yine de bu işe devam etmeyi… Birilerinin kendilerine hiç sormadan, kendileriyle hiç konuşmadan koyduğu bir takım üretim hedeflerinin gerçekleşmesi adına yerin metrelerce altına inip, bütün bedenini siyahlara çalan kömür madenlerinde göçük altında kalıp, kendisine bir lokma ekmeği bile yerin 350 metre altında yediren sistemle yetinmeyi…  

Hâsılı, Sayın Cumhurbaşkanı, biz millet olarak hiçbir zaman çiklet alır gibi cep telefonu almadık. Keşke alabilseydik. Keşke babalarımız biz küçükken bütçelerini zorlayıp bize beklentilerimizin altında, çiklet değil de beklentilerimizin üstünde bir şeyler getirseydi eve gelirken. Böylece biz de bu gün daha fazlasını isteme cesaretini kendimizde bulabilirdik belki. Ama o zaman siz başımızda olabilir miydiniz? Tartışılır. Ama merak etmeyin, size bile şükrediyoruz! bakın gördünüz mü? Oy veriyoruz size, hem de her seçimde daha fazla oy vererek sizi ödüllendiriyoruz; çünkü beterin beteri var, bunu biliyoruz. Siz hiç kaygılanmayın sayın cumhur reisi, halkın adamı: Biz çocukluğumuzda çikletlerle yetindiğimiz gibi sizinle de yetiniyoruz. Ama altını çizmekte yarar var, biz hiç çiklet alır gibi cep telefonu almadık ve almıyoruz.

1 yorum: