Konuyla pek bi alakalı oldu ama idare edin lütfen artık:) |
Sevgili Limbolin sormuş,yani mimlemiş, cevaplamak büyük bir onur benim için...
Tarih on küsür eylül 2004 ve vakit öğleden biraz sonra..Hava hafif güneşli ve ılık.Yağmur yağma ihtimali çok düşük,gökyüzü masmavi. Bir yandan kahvemi yudumluyor ,sigara yasağı gibi bir kavramın henüz piyasaya çıkmamış olmasından, sigaramı nefesliyorum; çok rahat,krem rengi deri koltuğun üzerinde keyifle oturuyorum ve üzerinde oturduğum koltuk bir internet kafenin köşesinde. Maillerime bakıyorum. Hepsi saçma sapan...Anlamıyorum niye gönderirler,hiç okumadan sildiğimizi bilmiyolar mı?Tanımadığım kişilerden ve ilgimin olmadığı firmalardan mailler..Sanal reklam furyasının atağa kalktığı zamanlardı o yıllar...
Yan masada ki arkadaşım Fatih'in dürtmesiyle kopuyorum maillere olan öfkemden ve Fatih benden bir şey istiyor. Bunun üzerine onun masasına geçip yapmakta olduğu sohbeti devralıyorum,o lavabodan dönene kadar. Güya ona iyilik yapıyorum. Ama keşke yapmasaydım bunu.Çünkü bu yazıyı o iyiliğin başlattığı acılar yüzünden yazıyorum. Yani, sevgili Limbolin sormuş:Bir zaman tüneli olsaydı gelmişte ya da gelecekte hangi zamana gitmeyi ve kiminle kim olmayı isterdin? Doğrusu benim geçmişle pek işim yok,tarih okumayı severim,tarihi bilmeyi de ama geçmişe gitmek istemek ya da bunu düşünmek gibi bir derdim olamaz. Ben, eğer bir zaman tüneli olsaydı kesinlikle geleceğe gitmek isterdim.Ama geçmişte yaptığım küçük bir iyilik ve o iyilik yüzünden başlayan hatalar zinciri benim bu isteğimi engelliyor ve eğer bir zaman tüneli olsaydı vicdanım sadece geçmişe gitmeme ve o iyiliği yapmayıp, o iyilikten doğan bütün hataların ,dolayısıyla çekilen bütün acıların düzeltilmesine izin verirdi.
Gelelim o masum olduğu tartışılır iyiliğe ve iyiliğin yapıldığı güne.Ne olmuştu o gün?Aslında mesele çok komplike falan değil. He şey insanın bilincindedir ya,ama bazen iç güdülerimiz bazen de içinde bulunduğumuz şartlar bilincimizi etkiler. Ve bu etki çoğu zaman zararsızdır fakat bazen bedelleri ağır neticeler doğurabilir.
Fatih'in koltuğuna oturup ,O'nun yerine ,O'nun sohbetine , kendim olarak değil ,Fatih olarak dahil olmuştum.Bunu Fatih istemişti çünkü bu O'nun için son derece doğal bir şeydi.Çünkü o an sohbet ettiği kişinin kim olduğunun bir önemi yoktu onun için.Amaçları başkaydı ve çok çirkindi.Etrafımda ki erkeklerin hemen hepsinin aklı üreme organlarına bağlıydı. Düşünemiyor,tartamıyor ,içlerinden taşan hayvanca dürtülerin etkileriyle hareket ediyorlar ve etraflarında gördükleri her türden dişiye saldırmak için can atıyorlardı.
"Adı Aisha" dedi Fatih."Ankara da yaşıyor. Fırsat bulursan erkek arkadaşı olup olmadığını öğrenmeye çalış.Ben gelene kadar da oyala,mutlaka oyala.."
"Tamam " der gibi başımı salladım ve oda lavaboya gitti. Aisha'yla yazışmaya başladım.
"Nerdesin" diye sordu Aisha.
"Sıhhiye'deyim"
"Kafede mi?"
"Evet."
"Ne tuhaf.Birazdan ben de o tarafa geleceğim."
"Neden?"
"Ah bu kahrolası kredi kartıma para yatırmam lazım.Ama artık bi önemi yok.İptal ettireceğim.Çünkü tek şubesi var,O'da Kızılayda.Her ayın bu günü işimi gücümü bırakıp Kızılay'a gelmek zorundayım."
"Evet.Bence de çekilmez bir durum." dedim.İçimden bi an hangi şubeye geleceğini öğrenmek geçtiyse de bunu soramadım.O da söylemedi.
"Çıksam iyi olacak.Kapanmadan yetişmeliyim,çok fazla oyalandım buralarda.Bu arada tanıştığımıza memnun oldum.Bir daha karşılaşır mıyız bilinmez."
"Kader.Dünya küçük.İkimiz de Ankara'dayız.Belki yine karşılaşırız."dedim.
"Goodbye öyleyse."
"Çıkmadan bi şeyi sormama izin verin lütfen" dedim.
"Tabii,lütfen,buyur..."
"Profilde ki fotoğraf size mi ait?"
"Yalanlardan nefret ederim. Sanal alemde ki resimlerimin ,sözlerimin bile doğru olmasına özen gösteririm. Nasıl,güzel miyim sizce?"
"Evet,çook"
"Teşekkür ederim.Umarım yine görüşürüz.Good bye.."
Ve çıktı.Bu arada Fatih lavabodan dönmüştü.Sohbetin bittiğini görünce söylenmeye başladı:"Yaa !Sana emanet edende kabahat.Bir pilice bile sahip çıkamıyorsun.Yaa bir piliç bile emanet edilemez sana..." diye yükselen bir ses tonuyla bağırmaya başladı. Ve her cümlesi sinir uçlarıma temas ediyordu.Çenesini kapamalıydım ve bu yumuşak bir şekilde olmayacaktı:"Bana bak Fatih" dedim hışımla."Senin piliçlerin beni hiç ilgilendirmez.Kız işi olduğunu söyleyip ayrıldı.Ne yapabilirdim yani?"
Ve çenesini kesti.Bilgisayarına döndü, bende hesabı ödemek üzere kasaya doğru ilerlerken arkamdan bağırdı:
"Nereye gidiyorsun?"
"İşim var."
Kafeden çıkıp düşünceli ve dalgın bir ruh haliyle kızılay meydanının başladığı noktaya geldim. Meydan çok geniş ve uzundu.Ayrıca Türkiye'deki tüm bankaların şubesi vardı burada.Aisha bu meydanda ki bir banka şubesine gelecekti. Hangi şubeye gelecekti?Bunu bulmalıydım.Zamanım az da olsa vardı.Hangi şubeye geleceğini çözmeliydim ve bunun için düşünmeye ihtiyacım vardı.
Hemen yanıbaşımda ki kafeye oturdum.Bir kahve söyledim ve bir sigara yaptım.Kahve ve sigara her zaman düşünme yeteneğim üzerinde artırıcı etki yapmıştır.Kim bilir?Belki de o gün, orada Aisha'yı bulmayı kahve ve sigaraya borçluyumdur:)
Ve düşünmeye başladım.Kağıt kalem çıkarıp elimde ki verileri yazmaya başladım.Elimde tek sağlam veri "Ankara'da ki tek şubesi Kızılay'da olan banka..."Nasıl bulabilirdim o bankayı?En önemli sorun zamandı.
Danışmalıydım bunu.Birilerinden yardım almalıydım.Zaman az olduğundan en mantıklısı en yakınımda olan birilerine sormalıydım.Garsonu çağırdım ve sordum:"Ankarada ki tek şubesi Kızılayda olan banka hangisi?"
Garson tereddütsüz "bilmiyorum" yanıtını verdi."Ama bana sorarsanız bunu bilse bilse yine bir bankacı bilir" diye de ekledi.Haklıydı.Bu küçük detayı düşünememeyi sanırım heyecanıma borçluydum.
Kafeden çıkıp en yakın banka şubesinin yolunu tuttum.İçerisi hınca hınç doluydu.Güvenlik görevlisi bile çok meşguldü."Evet " dedi içimden bir ses,"aradığın yer burası olabilir,tek şubesi olduğuna göre ,bu yüzden bu kadar dolu".Hemen güvenlik görevlisinin yanına koştum.O hengamede bir fırsatını bulup sorumu sordum."Evet" ti yanıt.Aisha'nın geleceği yer burasıydı.Saat ikiyi biraz geçiyordu.Bankanın kapanmasına epey vardı.Erken gelmesini umuyordum.Kapının önüne çıkıp bir sigara yaktım.Heyecanlanmıştım.Gelen geçen herkese bakıyor ve gördüğüm tüm yüzleri Aisha'nın profilindeki resimle karşılaştırıyordum.
Beklemek heyecanımı artırıyordu.Bekledikçe içimden bir ses yükseliyor ve bana şöyle diyordu:"Tanrı aşkınaaa!Napıyorsun burada?Bunu yapacak olamazsın..Bu kadar zavallı olamazsın.Ona ulaşamayacaksın ,hem ulaşsan bile ne söyleyeceksin,ne yapacaksın." "Git burdan.Henüz zamanın varken git.""Bu yaptığın normal değil,bunu sen de biliyorsun."
Önce içimde ki o sese kulak vermeyi ve oradan uzaklaşmayı düşündüm.Hatta bunu denedim de.Bankanın kapısından bir kaç adım uzaklaşıyor ve sonra sanki çok güçlü bir mıknatıs beni çekiyormuşçasına geri dönüyordum.Bu bir kaç kez tekrarlandı otomatik olarak.Ve en sonun da ,içimde ki o sese "kapa çeneni" dedim."Benim işlerime burnunu sokma." Ve beklemeyi sürdürdüm.
Tam kırk beş dk bekledim. Bu aşırı heyecanlı bekleyişin sonunda aradığım yüz hemen çok yakınımdan geçerek içeriye girdi. Çok sade giyinmişti.Koyu tonlar ağırlıklı olmakla beraber yüzü hafif makyajla daha güzelleşmişti.
Numaratörden sıra aldıktan sonra boş bir koltuğa oturdu.Bende yanında ki koltukları gözlemeye başladım.Boşalır boşalmaz gidip yanına oturacaktım ve bu amaçla ona biraz daha yaklaştım.Çok tuhaftı.Hiç bir şeyin farkında değildi.Yüz ifadelerinden anlayabildiğim kadarıyla huzurluydu da. Elinde tuttuğu sıra numarasının yazılı olduğu kağıt gözüme çarptı.Görünüşe bakılırsa epeyce bir süre için buradaydık.
Ve saat tam 15:10'du.Yanındaydım.Hemen yanında.Aramızda hiç kimse yoktu.Telefonunu çıkarıp mesaj yazmaya başladı.Kime yazıyordu acaba?Erkek arkadaşı olabilir miydi? O kadar dikkatli ve kurnazca izliyordum ki onu bunun için en iyi kamuflajım önümde açılı duran kitabım olmuştu. "Beyaz Türkler'in Büyük Sırrı:EFENDİ"Bu kitap bu yüzden halen benim için çok özeldir.
Mesaj yazımı biraz zaman almıştı çünkü yavaş yazıyordu.Belli ki O'nun da mesajlarla çok işi yoktu.Ama olacaktı.Hem de çok işi olacaktı.Ve bunun nedeni hemen yanıbaşındaydı.O bunu bilmiyordu.Yanıbaşında duran tehlikenin hiç farkında bile değildi.O an o kadar çok şey düşünmüştüm ki...Muhteşem bir tuhaflığa,bir insanın kaderinden habersizliğine tanıklık ediyordum.Ve bu ilk kez oluyordu hayatımda.İlk kez hiç tanımadığım ve beni hiç tanımayan biriyle ilgileniyordum.İlk kez bu kadar yakındım böyle birine.İçimde ki ses hafif hafif fısıldıyordu:"Fırsatın varken uzaklaş"Ama kim dinler o yoğun heyecanların gürültüsünde uyaran fısıltıları.Hem ne fark eder!
Farketmedi.Farkedemezdi.Belki de bu kaderden başkası değildi.Belki de başka bir şeydi.Ama çok tuhaf olduğu kesindi. Sıranın gelmesine çok vardı. Aisha'da sıkılma emareleri başlamıştı. Ben kitaptan gözümü ayırmaz gibi yapıyor ama bütün benliğimle onu gözlemliyordum.Nefes alıp verişini bile dinliyordum. Arada bir dünyalar güzeli gözlerinin kitabımın sayfaları üzerinde gezindiğini fark etmem çok güç olmadı.
Zaman böylece akıp gitti.Bir türlü tanışmak yönünde bir adım atamadım.Sadece oturup bekledim öylece.Ta ki sıra ona gelinceye kadar.Vezneye doğru hızlı adımlarla ilerlerken bende ardından yürüdüm.Beni farketsin istiyordum.Onunla ilgilendiğimi anlasın...Veznede ki görevliyle kısa bir konuşma yaptıktan sonra bir az kızgın bir biçimde kapıya doğru yöneldi.Bankamatiğin önünde durdu.Anlamıştım ne olduğunu.Kart borcunu bankamatiğe yatırması gerekiyordu.Hemen hızlıca bankamatiğe doğru ilerledim.Ben de sıraya girdim ve hemen ardındaydım. Çok geçmeden sıra tükendi. Kartını bankamatiğe yerleştirdi.Şifresini girdi ve öylece beklemeye başladı. Bir kaç menü dolaştıktan sonra işlemleri iptal edip kartını çıkardı.Belli ki becerememişti.Acaba yardım ister miydi?Sorsamıydım? İyi ki sormamışım.Beklemişim.Bazen bir kaç saniye bile beklemek her şeyi değiştirebilir.Ve o melek yüzünü bana çevirdi.Böyle bir yüz ve bu yüze ait zeytuni karası ,irice iki göz ilk kez yüzümdeydi. Bakışlarım donacaktı sanki.
"Afedersiniz,eğer siz biliyorsanız bana yardım eder misiniz,kredi kartı borcumu ödememe?"
Tanrım!O ne sesti.Ruhumun derinliklerinde yankılandı bu sözler. Kalbim hızlanmaya başladı. Nefes almakta güçlük çekiyordum.Ama cevap vermeliydim bir an önce.Güç bela,"evet,elbette" diyebildim.
Ve işini hallettik birlikte.Bu arada o onlarca kez teşekkür etti.Ben de aynı kez rica ettim.
"Siz işinizi halledin" dedi."Benim içeriyle işim henüz bitmedi."
"Kredi kartınızı iptal mi ettireceksiniz yoksa?" diye sordum.
Bu arada sıradan çıkmıştık.Bu sorum belli ki onu şaşırtmıştı biraz.Çünkü ona göre bunu bilmeme imkan yoktu.
"Tahmin yeteneğim biraz güçlüdür de " dedim daha fazla şaşırmasına mahal vermemek için.
"Bence de " diye cevap verdi.
"Belki sizinle içeriye gelmeliyim.Orada da yardımıma ihtiyacınız olabilir, ne dersiniz?" Çok cüretkar bir teklifti.Her an kafam çantayı yiyebilirdi.Ama artık dibi bulmuştum.Ve her şeyi göze alabiliyordum o an.
"Tabi ki,iyi olurdu.Ama bankanın kapanmasına az bir süre kaldı. Ve siz bankamatikte ki işinizi halletmediniz.Bu yüzden yalnız gitsem iyi olacak..."
Bu cevabı beklemiyordum.Daha soft ve esnek bir yanıttı aklımdan geçen.Bu yanıtın içinde şüpheler,geri çekilmeler,kapı örtmeler mevcuttu.Ve etkili kozlarımı oynamalıydım.Hatta mümkünse "şah" çekmeliydim.
"Bankamatikte bi işim yoktu" dedim.
Duraksadı.Yüzünde ki ifade değişmeye başladı.Korkuyla karışık bir tedirginlik yayılmaya başladı yüzünde.Başta gösterdiği nezaket önünde ki en büyük engeldi. Artık çok fazla kabalaşamazdı.Bunun için çok büyük bir neden olmalıydı. Karşısında kini ,yani beni kibarlığına ikna ettiğini görebiliyordu ve belli ki aksini istemiyordu.Ama bunun da bir sınırı olduğunun ben de farkındaydım.Bu oyunu en fazla azıcık kabalaşıncaya kadar sürdürecektim.En küçük bir kabalıktan sonra çekilip gidecektim.Son kertede kararım buydu.
"Peki,işiniz yoktuysa niye gelip bankamatikte sıraya girdiniz?"
Çok haklı bir soruydu.
"Size yardım edebilmek için"
"Nasıl yani?Yardıma ihtiyacım olacağını nerden bildiniz?
"Bilmedim.Sadece olabileceğini düşündüm."
"Aaa..Tahmin yeteneğiniz değil mi?" dedi ve gülümsedi.Bu gülümsemeye çok ihtiyacım vardı o an.Biraz olsun rahatlamıştım.Konuşma istediğim gibi gitmiyordu.Bir direnç sezinliyordum ve direnci bastıracak hiç gücüm yoktu.Pes etmek üzereyken gelen bu gülümseme içimde yeni yeni umutlar filizlendirdi.
"İsterseniz içeriye girelim"dedim..."Çünkü bankanın kapanmasına çok az süre kaldı"
Bir tanışmanın anatomisidir bu.Ardından çok mutlu,çok heyecanlı bir zaman dilimi geldi..Çok sürmedi ama.Bütün mutlu zamanlar gibi ömrü kısaydı onunda.Sonra acılar başladı.Üç yıl acı çektik.Durmadan.Birbirimize acılar çektirdik.Ruhumuzu delik deşik ettik.Sanki bunun için girmiştik birbirimizin hayatımıza.Ve bu çok aptalca bir iyilikle başlamıştı.
Sevgili Mimbolin'in mimine geri dönecek olursam...Şahsen bir zaman tüneli olsaydı benim gideceğim zaman on küsür eylül 2004'tür.Ve yapacağım şey de o aptalca iyiliği yapmamaktır.Bundan tek amacımda onun çektiği acılardır.Benim acılarımında bir önemi yoktur.Çünkü bunu ben hakettim.Onun hayatına girmeyi ben seçtim.Bunda O'nun hiç suçu yoktu.Ben istedim ve oyunu ben kurdum.Ve benimle birlikte onun da acı çekmesi hiç adil değildi.Bu yüzden kendimi pek affetmiyorum.
Zaten yaşananlardan sonra en çok yaptığım iyiliklere dikkat etmeye başladım.Sanırım bazı iyilikler insanı doğrudan kötülüğe götürüyor...
bir zaman tüneli olsaydı geçmişte ya da gelecekte hangi zamana gitmeyi, kiminle, kim olmayı isterbir zaman tüneli olsaydı geçmişte ya da gelecekte hangi zamana gitmeyi, kiminle, kim olmayı isterdiniz?diniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder