![]() |
Afişi tutan kafa ile afişi tutulan kafa arasında bir fark var mı sizce? |
Tarafsız bir
gözlemci Kürt siyasal hareketini ve AKP iktidarını dikkatle incelerse, ikisi
arasında çok ilginç muhteşem benzerlikler bulacaktır. Aynı tarafsız gözlemci Türkiye’deki ana muhalefeti
ve iktidarı incelerse de aynı sonuçlara ulaşabilir. Gülen cemaati ve iktidar üzerine
yapılacak bir incelemede de sonuç değişmeyecektir. Bu, bu yapıların tümünün
farklı konularda aynı çizgide durdukları anlamına gelir. Bu da Türkiye’deki
etki odaklarının zihniyetinin faşist olduğu gerçeğini ortaya koyar. Bu cümlenin
açılımı şudur: RTE ile Selahattin Demirtaş arasında, Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu
arasında, Cem Küçük ve Can Dündar arasında, Ekrem Dumanlı ve Mehmet Barlas
arasında kuvvetli bir bağ vardır ve o bağ faşizmdir. Bu ve benzeri tüm isimler
faşisttir.
Bir kere, kendileri
için istediklerini başkaları için istemezler. İçinde bulundukları yapıların hizmetkârlarıdırlar.
O yapılarınsa tek varoluşsal amacı vardır: İktidar sahibi olmak. Verdikleri
mücadele iktidar mücadelesidir. Bu mücadeleye zarar getirecek hiçbir doğruyu
dile getirmezler, hiçbir yanlışa karşı çıkmazlar, hiçbir haberi yayınlamaz, hiçbir
beyanatın altına imzalarını atmazlar. Bu davranışları karakteristik bir
özelliklerini de açığa çıkartır: Bu şahıslar müthiş ikiyüzlüdür. Kendi kendilerineyken başka, kameralar
karşısında başka, Batılı güçlü beyler karşısında başkadır.
Örneğin,
Demirtaş Cizre’de ki sokağa çıkma yasağını eleştirirken küheylanlar gibi şaha
kalkar ama konu asker ve polislerin vahşice katledilmelerine gelince sesi
düşer, cümlelerin tonu açılır ve dil ucuyla, yarım yamalak bir ağızla ve
süratle, kısacık ve olabildiğince kibar tanımlamalarla meseleyi geçiştirir.
RTE’nin yüreği,
cesedi sahile vuran Kobanili çocuğa yanar, bunu uluslararası toplantıda dile
getirip Batı’yı suçlar, sesinin desibeli yükseldikçe yükselir ama iş Cizre’de,
sokakta kimin sıktığı belirsiz bir kurşunla öldürülen çocuğa gelince aynı yürek
taş kesilir ve aynı ağız susar.
Davutoğlu,
şehitlerimiz toprağa düştükten saatler sonra milli maçta hoplayıp zıplarken
görüntü verir ve Kılıçdaroğlu barolar birliğinin adli yıl açılış töreninde
atılan göbeklere gülümseyerek alkış tutar. Davutoğlu’nun fotoğrafını Can Dündar’ın
Cumhuriyet’i ve Ekrem Dumanlı’nın Zaman’ı anında yayınlarken Kılıçdaroğlu’nun
fotoğrafını da Cem Küçük’ün ve Mehmet Barlas’ın gazeteleri anında yayınlar.
Bu ve benzeri
pek çok örnek sabaha kadar çoğaltılabilir, bununla kırk katırın taşıyamayacağı
ağırlıkta, ciltler dolusu kitap yazılabilir.
Amaç;
Makyavelist bir anlayışla iktidara koşmak ve bu uğurda rakiplerine saldırmak,
onları yok ya da bertaraf etmek olunca ortaya çıkan tablo tamamen budur. Böyle
bir ülkede demokrasiden, hukuktan, insan haklarından, medeniyetten ve insanı
insan, milleti millet yapan hiçbir değerden söz edilemez. Dahası böyle bir
devlet, toplumun iyiliğinin önündeki en büyük engeli teşkil eder. Ancak toplum
devleti dönüştürecek araçlardan yoksun bırakılmıştır. Özgür bir şekilde,
sağduyulu olarak oturup düşünemez. Olayları sorgulayamaz. Bu durum, toplumu
oluşturan bireylerin geri zekalı ya da yeteneksiz olduklarından ileri gelmez.
Bireyler gruplaştırılmış ve gruplar arasına aşılmaz setler çekilmiştir. “Bitaraf olan bertaraf olur” cümlesi zihinlere
kazınmıştır. Geçmiş değiştirilmiş, istatistiksel yalanlar bombardımanıyla
zihinler bulandırılmış ve bu uğurda tüm kitle iletişim araçları ve sosyal medya
seferber edilmiştir. Tüm gazeteler aynı faşizanlığı farklı bir grup adına dile
getirir. Tüm televizyon kanalları, sosyal medya hesapları insanların zihnini
bombardımana tutar.
Sonuçta ne
olur?
Kandil’in yaşlı
savaş lordları yoksun Kürt çocuklarını ölüme sürer. Sarayın iktidar lortları
yoksun Türk çocuklarını ölüme sürer. Gazeteler ve medya ölüleri yarıştırır.
Ülkede yaşama sevinci ortadan kalkar. Müzisyenler konserlerini, sinemacılar
galalarını, evlenecekler düğün törenlerini iptal eder. Toplum yastadır. Ve
yastayken eğlenemez. Stres gün be gün birikir. Taşar ve patlar. Binalar ateşe
verilir. Öfke parti tabelalarından çıkarılır.
Sonra çok
enteresan bir şey olur: Sırf Kürt diye bir adamın dükkanı yakılmaya çalışılır.
Sınırda nöbet tutan askerin babasıdır bu. Sınırın öte yakasından bir kurşun
gelir ve asker şehit olur. Türkler’den bir grubun bir araya gelip yakmaya
çalıştıkları o dükkânın sahibi olan Kürt’ün evine komutanlar acı haberi vermek
için gelirler. “Dün başka bir grup dükkanımı yakmaya gelmişti, bu gün siz
oğlumun şehit haberini vermeye geldiniz” der adam.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder