İsa’dan önce 585’te Lidyalılar ve
Medler Anadolu hakimiyeti için karşı karşıya gelirler. Daha iki ordu birbirini
yok etmemişken tuhaf bir şey olur. Hava aniden bir süreliğine kararıverir. İki
tarafında akil insanları arasında bir hareketlilik başlar. Bu olayı “tanrı
savaşmamızı istemiyor ve bize işaret gönderiyor” şeklinde yorumlayan rahipler
krallarının huzuruna çıkar ve durumu izah eder. Nihayetinde savaşa son verilir.
Barış yapılır. Keşke İsa’dan önce 6. yüzyılda tutulan o güneş 20 Temmuz 2015’te
saat 12’de yine tutulsaydı, belki bu gün yaşamakta olduğumuz tüm bu süreç
ortaya çıkmayabilirdi.
20 Temmuz 2015, Salı günü, öğlen
12 sularında genç bir intihar bombacısının pimini çektiği bomba Türkiye’de
yaşamı belki de bir daha geri dönülemeyecek biçimde değiştirdi. Katliamda tam 32 geç ve masum yurttaşımız feci
bir biçimde hayatını kaybetti. Katliam PKK ve TC’nin yeniden savaşa
başlamasında önemli bir dönemeç oldu. Eller tetiklere yeniden götürüldü ve bu
sefer tetikleri bırakmak çok zor olacak gibi görünüyor.
Suruç katliamı sonrasında
yaşananlar PKK ile TC arasında ki savaşı yeniden alevlendirmekle kalmadı
yalnızca. Aynı zamanda HDP’nin Türkiyelileşme projesine de belki de telafisi imkânsız
hasarlar verdi.
Bu gün Türk siyaseti büyük bir
çıkmazın içerisindedir. Öyle ki mesele sadece yaşamakta olduğumuz ağır terör
bunalımı değil.
Koalisyon müzakerelerinin
silahların gölgesinde sürdürülmeye çalışıldığı böylesi bir ortamda kamuoyunun
müzakerelerden pek de umutlu olduğunu söylemek zor. Erken seçim şu an en güçlü
seçenek. Baş döndürücü bir hızla bombaların ve silahların patladığı ortamda
erken seçim kartını öne sürmek neyi değiştirecek? Pek çok insan seçimin
derdimize çare olmayacağını düşünüyor. Öyle ki, birçok hatırı sayılır
araştırmacı da bu görüşü destekliyor. AKP’nin
7 Haziran kampanyasında sergilediği tutumla Kürt seçmenlerini sonsuza dek
kaybettiğini düşünüyorlar. CHP’nin oylarının belki de hiç değişmeden
kalacağından neredeyse herkes emin. Geriye MHP’den AKP’ye gitmesi muhtemel
oylar kalıyor ki, şehit cenazelerinin ardı ardına geldiği bu ortamda bunun
aksinin doğru olduğu tecrübeyle sabit. Geriye iki ihtimal kalıyor: Birincisi
hemen hemen her seçimde, herkes oyunu kullandıktan ve pozisyonunu aldıktan
sonra kimin iktidar kimin muhalefet olacağına ya da olamayacağına karar veren
kararsızların çoğunluğunun sandığa gitmemesi. İkincisi baraj altında kalan
yüzde 5’in AKP’ye oy vermesi. İkinci seçenek neredeyse imkânsız gibi duruyor ve
birinci seçenekte yine sandıktan tek parti iktidarının çıkacağını garanti
etmiyor.
Durum son derece vahim. Bu
vahametin birincil nedeniyse Suruç katliamıyla HDP’nin Türkiyelileşme projesine
konulan nokta. Şu an sanki bir bütün olarak süreç bu yönde ilerliyor. Koalisyon
kurulamıyor ve erken seçim en olası ihtimal. Erken seçimde Kürtler HDP’ye
kilitlenecekler ve HDP barajı aşacak. Milliyetçiler MHP’ye koşacaklar ve MHP
oylarını belki bir iki puan artıracak. AKP tek başına iktidar olabilecek
çoğunluğa ulaşamayacak. Tablo üç aşağı beş yukarı değişmeyecek ve işte o zaman
ne olacak?
Meseleyi anlamak adına isterseniz
hikâyeyi bir de tersinden okuyalım. Suruç katliamı olmasaydı ne olacaktı? Bir
kere ertesinde iki polisimiz, uykularında vahşice öldürülmeyecekti. PKK sakallı
insanları Işid’çi diye nitelendirip infaz edemeyecekti. TC uçakları Işid
hedeflerini vurmak üzere havalanırken Kandil’e yönelmeyecekti. Tüm bunlar
olmadığında bu gün terör eylemleri ve şehitlerimizin cenazeleri ana gündem
maddesi olmayacaktı.
Bu gün hiç kimse, sabah akşam
HDP’ ye “sen önce PKK terör örgütüdür de” diye çullanmayacaktı. HDP savunduğu
her şeyi büyük bir özgüven ve sıkıntısızca savunmayı sürdürecekti. 7 Haziran
seçimleri öncesi Selahattin Demirtaş’ı ve diğer HDP’lileri ekranlarında ve
köşelerinde bolca ağırlayanlar “Demirtaş’ı siz parlattınız” suçlamasıyla karşı
karşıya kalmayacaktı. Hiç kimse Demirtaş’ın bir siyasi proje olduğu savını
ileri sürmeyecekti ya da sürse de hiç inandırıcılığı olmayacaktı. İster erken
seçim olsun ister normal seçim HDP bir daha ki seçimlerde Türkiye’nin dört bir yanından
daha fazla oy alabilecekti. Kürtler demokrasi tarihimizde belki de ilk kez
sandıkta kazandıkları güçle istedikleri hak ve özgürlükleri siyaset yoluyla
söke söke alabileceklerdi.
Tüm bunlar mümkündü ama bunların
hiç birisi olmadı.
HDP artık Türkler’den oy almayı
gönül rahatlığıyla unutabilir. Şayet 7 Haziranda kendisine Türk seçmenlerden oy
verilmişse onları da peşin peşin sahiplerine geri verebilir. Sadece bu değil,
gelecek seçimlerde kendisini sabah akşam konuk edecek, sazlı sözlü Doğan
medyası programlarına da çok umut bağlamasa iyi olur. Çünkü şurası açık ki,
Doğan medyasının da direnme gücü bir yere kadardır. Şirin Payzın’ın maaşını ödeyenler bir yere
kadar onun çıtı pıtı mimiklerine izin verebilirler. Çünkü sabah akşam
bombaların patladığı bir genel seçim ortamında Türk kamuoyu da Doğan medyası
üzerinde büyük bir baskı oluşturmayı ihmal etmeyecektir. Kaldı ki, kendisine
seçim öncesinde verilen destek için Doğan medyasından bazı pişmanlık yazılarını
şimdiden okumaktayız.
Son tahlilde görünen manzara şu:
7 Haziran seçimleri öncesinde HDP müthiş bir farklılık yaratmıştı. HDP’nin
artık değiştiğine, sadece Kürtler’in
değil Türkler’inde partisi olma yolunda ilerlemek istediğine pek çok insan
inanmaya başlamıştı. Suruç’ta patlayan
bomba HDP’nin Türkiyelileşmesinin önüne aşılması güç bir “dağ” koydu. Olan
sadece bu değildi tabi. Türkiye’nin önüne de hiç belirli olmayan bir siyasi
gelecek çıktı. Şimdi soru şu: Her gün yedi ya da sekiz şehidinin cenazesiyle
yüreği yanan bir Türkiye hemen çok yakın geleceğini tehdit eden siyasi kaosunu
nasıl aşacak? Bu kaosu aşmak için ihtiyaç duyduğu sağduyuyu olası erken
seçimlerde nasıl elde edecek? Elde edebilecek mi? Erken seçimlerden deyim
yerindeyse bu kafayla nasıl geleceği değiştirecek bir siyasi tablo çıkacak?